Eskiden Antalya’nın ilçeleri arasında yolculuk yapmak öyle kolay değildi.
Şimdilerde birkaç saatte, klimalı araçlarda rahatça ulaştığımız yerler, o zamanlar uzun ve zahmetli yolculukların arkasında saklıydı. Hele ki dağlık köylerde yaşıyorsanız, yollar adeta birer macera parkuru gibiydi.
O dönemde yollar dar, taşlık, virajlı ve çoğu kez bakımsızdı. Bir yandan da sık sık aracınız bozulur ya da lastik patlardı. Yolculuğunuz, sadece varmak istediğiniz noktaya ulaşmak için değil, yol boyunca karşınıza çıkan her türlü engeli aşmak için de bir mücadele haline gelirdi. Yanınıza azık almadan yola çıkmak büyük cesaret isterdi çünkü bir köyden diğerine ulaşana kadar acıkmamak imkansızdı.
İlçeler arası ulaşımın belki de en çarpıcı örneği, köy minibüsleriydi. Sabah erkenden köy meydanında toplanırdınız, şoför, yolcuları toplarken bir yandan da muhabbet başlardı. Minibüs dolmadan yola çıkmak mı? Asla! Herkes tanıdık olduğundan, yolculuk neredeyse küçük bir sosyal etkinlik gibi geçerdi. Tabi ki yollar da o kadar uzundu ki, köyden şehre inene kadar herkes birbirine iyice alışırdı. Sadece iki saat yol gitmek için yarım gününüzü harcamak sıradandı.
Bir de yağmurlar vardı. Dağ köylerine giden yollar yağmurda çamur deryasına dönerdi. Öyle ki, bazen yolda mahsur kalır, bir traktörün gelip sizi çekmesini beklemek zorunda kalırdınız. O günlerde, doğa ile iç içe olmanın gerçekten ne anlama geldiğini anlardınız. Her köyün girişinde mutlaka bir su birikintisi olurdu, sanki köye girmeden önce sizi sınavdan geçirirdi.
Yine de o günlerin bir güzelliği vardı. Yolculuklar zor olsa da, sabır ve dayanışma vardı. Minibüs duraklarında herkes birbirini tanır, köy kahvesinde oturup sohbet ederdi. Bugünkü gibi aceleyle, bir yerden bir yere koşan insanlar yerine, yolculuğu ve sohbeti keyifle yaşayan bir nesil vardı.
Şimdi, Antalya’nın geniş ve modern yollarında seyahat ederken, eskiden yapılan o zorlu yolculukları hatırlamak, bir yandan nostaljik bir tebessümle, bir yandan da teknolojiye şükretmek için güzel bir fırsat olabilir.