Demokrasi dediğimiz kavramı hep antik Yunan ile bağdaştırırız. Oysa bu topraklarda, demokrasinin en güzel örneklerinden birine, Likya Birliği’ne ev sahipliği yapmış.
Bugün hala bu toprakların ruhunu soluduğumuzda, ortak aklın ve birlikte yönetimin ne kadar köklü olduğunu görmek gerekiyor.
Antalya çevresinde kurulan Likya Birliği, bir federasyondu. Şöyle ki; Xanthos’tan Patara’ya, Myra’dan Tlos’a kadar farklı şehirler, kendi bağımsızlıklarını koruyarak ortak bir yönetim çatısı altında birleşmiş. Her şehir kendi temsilcisini göndererek, büyüklüğüne göre oy hakkı belirlemiş.
Büyük şehirlerin daha fazla oy hakkı olsa da, küçük şehirler asla dışlanmıyor. Yani herkesin sesi duyuluyor!
Düşünsenize, bundan binlerce yıl önce bu topraklarda insanlar “biz” diyebilmeyi başarmış. Bugün bile çoğu zaman çıkar çatışmalarıyla uğraştığımızı düşünürsek, bu düzenin o dönem için ne kadar ileri görüşlü olduğunu anlamak zor değil. Geçmişte bu başarılmış.
Bu arada, ilginç bir bilgi vereyim sizlere… Likya Birliği, Montesquieu’nun yazılarında da övülmüş ve hatta Amerikan Anayasası’nı hazırlayan kuruculara ilham olmuş. Yani Likyalılar, sadece bu toprakların değil, dünyanın demokratik gelişimine de katkıda bulunmuş. Bu, Anadolu’nun dünya tarihindeki önemini bir kez daha ortaya koyuyor.
Patara’da, o meşhur Likya Birliği Meclis binasına adım attığınızda taşların size fısıldadığı şeyleri dinleyin. O taşlar, “Birlikte güçlü oluruz” diyen insanların izlerini taşıyor.
Likyalılar, her bireyin sesine değer vermenin, ortak aklın önemini biliyordu. Bugün dünyamızın tam da bu ruha ihtiyacı yok mu?
Belki de Likya’dan alacağımız ders şu: Farklılıklarımız bir zenginliktir, yeter ki birbirimizi dinleyelim. Birlikte karar almanın gücünü yeniden hatırlarsak, geleceğimiz daha umut dolu olabilir.
Unutmayalım, demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi. Likyalılar bunu anlamıştı. Şimdi sıra bizde, başarabilir miyiz bilmiyorum.