Hepimiz insanız ancak ne kadar insanız? Bu soruyu sormak, bazen insan olmanın yalnızca doğuştan gelen bir durum olmadığını, yaşam boyu süren bir yolculuk olduğunu anımsatıyor. İnsan olmak, nefes almakla değil, hissetmekle, anlamaya çalışmakla, başkasının yerine kendini koyabilmekle şekillenen bir şey galiba
Bir düşün, kaç kez birine kızdın, içinden ‘nasıl böyle davranabilir?’ dedin. Oysa belki de senin bilmediğin bir yük taşıyordu o kişi. Hani sırtında görünmez çantalar vardır ya herkesinki başka türlü doludur. Biri geçmişte yaşadığı bir kırgınlığı sakla, biri düşlerine kavuşmamanın burukluğunu… İnsan olmak işte bu çantalara bakabilmeyi öğrenmek. Kendi yükümüzle baş ederken başkalarınınkine de omuz verebilmek.
İnsan olmak, kusurlarımızla barışmayı ama aynı zamanda her gün biraz daha iyi bir sürüm dönüşmeyi istemek. Kimse mükemmel değil, hiçbirimiz olmayacağız. Ama sabah uyandığımızda aynada gördüğümüz kişiyi, dün olduğundan bir tık daha iyi hissettirirsek, işte o zaman insan olmanın hakkını vermiş oluruz.
Bu arada insan olmak yalnızca başkalarına iyi davranmakla da bitmiyor. Kendine nasıl davranıyorsun? Kendi gereksinimlerini görmezden gelip başkalarını mutlu etmeye çalışıyorsan, orada da bir durup düşünmeli. Çünkü insan olmak önce kendini sevebilmekten geçiyor. Kendine sevgisiz bir yüreğin, başkasına verecek sevgisi de sınırlı olur.
Bir de unutmamak lazım, insan olmak bazen çocuk kalabilmek. Küçük şeylerden mutlu olmayı, bir kedinin peşinden koşmayı, yağmurda yürümeyi sevebilmek… Yaşamını büyük planlardan ibaret sanıyoruz ancak aslında o küçük anların toplamı. O anları yakalayabilmek, hayret edebilmek, gülümseyebilmek; işte en insanca olanı belki de.
Sonuç mu? İnsan olmak bir hediye ve bir sorumluluk. Kendimize, başlarına ve dünyaya karşı… Daha iyisini yapmak mümkün ve bu bizim elimizde. Peki, sen bugün ne yaptın? Hangi yükü hafiflettin, hangi kalbi ısıttın, kendi için ne yaptın? Belki de şimdi tam zamanı…