Bundan yıllar önce
Akdeniz’in kıyı kentlerinden Adana’da bir saatçi yaşarmış. Bu saatçi bir gece
rüyasında sarı saçlı bir çocuk görmüş. Çocuk ona bir yerleri işaret etmiş ve
ondan bir saat yapmasını istemiş. Saatçi, sabah kalktığında gördüğü
rüyanın etkisi ile çocuğun tarif ettiği yere gitmiş ve etrafa bakınıp sarı
saçlı çocuğu aramaya koyulmuş. Bu arada başka birisi de oralarda birisini
arıyormuş gibi dolanıyormuş ve aradığını bulmanın verdiği rahatlık ile
saatçinin yanına yaklaşmış ve ona ‘İşte o saati tam buraya yapacaksın.’
demiş. Saatçi hayretler içerisinde olup biten anlamaya çalışıyormuş. Adam
söze girmiş hemen. Saatçinin o gece gördüğü rüyayı, sarı çocuğun ondan
istediklerini tek tek anlatmış. Saatçinin merakı giderek daha da
artıyormuş. Sonunda dayanamayıp: Kimsin be adam? Benim rüyamdakileri bu kadar
iyi nasıl bilebiliyorsun?’ diye meraklı bir şekilde sormuş. Adam:
‘Ben buraların beyiyim. Dün gece sen o rüyayı görürken ben de senin tam
arkandaydım ve olup biteni izliyordum.’ demiş. Saatçi: ‘Ben bu saati yapacak
olanım. Peki sen ne yapacaksın?’ diye sormuş beye. Bey: ‘Sen bu saatin
ustasısın. Ben ise bu saati sana yaptıracak olanım.’ diyerek saatin tüm
masraflarını üstlendiğini söylemiş. Saat yapımına başlanmış ve kısa bir zaman
sonra da saat bitmiş ama bu işin sırrını ne saatçi ne de bey anlayabilmişler.
Zaman aktıkça saatçi ile bey yaşlanmışlar. Aradan yıllar geçmiş ve bir gün
Adana’ya sarı saçlı bir paşa gelmiş. Bu paşa bir milletin, Anka misali,
küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’müş. Adana’da
halkın sevinç gösterileriyle karşılaşan Paşa, çok mutlu olmuş ve şehrin
meydanındaki saat kulesinin altında, halka bir konuşma yapmış.
Konuşmasının sonunda saat kulesini yapanı ve yaptıranı sormuş. Her ikisi
de artık yaşlanmış olan saatçi ile bey ‘Biziz!’ diye çıkmışlar. İşte o gün
“Sarı Çocuk”, yıllar önce yerini işaretlediği saatin dibinde, saatçi ve
beyden saatin öyküsünü dinlemiş. Öyküyü dinledikten sonra sarı saçlı adam,
yüzünde hafif bir tebessümle her ikisine de teşekkür edip ayrılmış. Saatin
yapımının üzerinden yıllar geçtikten sonra gerçeğin farkına o an varan
saatçi ve bey ise kendi kendilerine: ‘Biz 1881’de bir saat yapmadık. Bu
milletin zamanını değiştirecek bir yiğidin zamanının geldiğini bu halka haber
verdik. Ne mutlu ki, saatin sahibi bugün geldi.’ deyip sevinmişler ve
sohbet ederek evlerine gitmişler.