Bize öğretilen buydu. Yazı yazmak derdini yazıya dökmek hem entelektüel, hem saygın bir yöntemdi.
Sayfalarca mektuplar yazılır, okunması daha da keyifli küçük notlar gönderilir ya da bırakılırdı.
Diyeceksiniz ki; artık çağımız teknoloji ve hız çağı kimsenin buna ayıracak zamanı yok. Haklısınız kimsenin ne zamanı, ne sabrı, ne de yazı yazma kültürü kalmadı.
Artık sözler de pek söylenmiyor sesli mesajlar da azalıyor.
Neden mi? Çünkü daha kolay bir iletişim yolu var EMOJİLER…
Dünya gerçekten global bir köy olma yolunda ilerliyor. Kanadalı yazar Marshall McLuhan bunu ortaya attığında daha televizyonun altın yıllarıydı ve dünyanın pek çok farklı yerindeki insanların, televizyon programları yoluyla aynı haber ve olayları izlemekte olmasından yola çıkmıştı.
McLuhan, teknolojideki gelişmelerin insan iletişimini nasıl etkilediği konusunda çalışmalar yapıp dünyanın global bir köye dönüşeceğini 60’lı yıllarda ortaya atmış. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle dünyanın küçük bir köye dönüşeceğinden ve bu değişimle insanların birbirleriyle kolaylıkla iletişim kurabileceğinden bahsetmiş. Toplumları her zaman, iletişimin içeriğinden çok, iletişim araçlarının doğasının şekillendireceğini söyleyen Marshall Mcluhan'ın öngördüğü global köy kavramı zaman içinde siyasal kültürü, toplumsal yapıyı, iletişim örgüsünü ve özgürlük alanlarını yeniden yapılandırmaya ve geliştirmeye başladı. Ülkeleri ve insanları ayıran kültür farklılığı giderek yok oldu. Örneğin; farklı ülkelerde yaşayan bireylerin ABD Başkanı Donald Trump'ın atmış olduğu tweetleri görmesi ve yorum yapması bu konuda ortak veya farklı fikirlere sahip olması dünyanın küresel bir köye dönüştüğün en basit örneklerinden biri olarak yıllarca konuşuldu ancak şimdi daha da farklı bir boyuttayız.
Artık grafikerlerin çok iyi bildiği, reklam dünyasının sık kullandığı Pintogram , dijital dünyada dilin dönüştüğü emojilere evrildi.
Burada pintogramı da açıklama gereği doğdu sanırım: Piktogram ya da piktograf bir eşyayı, bir objeyi, bir yeri, bir işleyişi, bir kavramı resmetme yoluyla temsil eden semboldür ve bu sembollere dayalı yazıdır diyebiliriz... Bunlar MÖ 5000 civarlarında Antik Çin kültüründe kullanılmıştır ve MÖ 2000 yılı civarında logografik yazım sistemi olarak geliştirilmeye başlanmıştır…
Neyse artık kaya resimlerinden ve bulunan ilkyazı tabletlerinden bu yana dünya çok değişti. İnsanlık sınırsız bir dünya düzenine geçiyor ve dil artık ayrıştırıcı bir unsur olmaktan çıkıyor. Çünkü ulus devletler yok oluyor, her birinin kültürünü coğrafyasını yansıtan özellikler yeni nesillere aktarılmıyor. Sosyal ağlar dünya üzerinde her bireyi birbirine bağlarken yer, mekân, dil, kültür farklarını ortadan kaldırıyor.
YENİ YAZI MODELLENİYOR, EMOJİLER.
Zeynep Özar bu konuda çok güzel bir makale kaleme almış.’ Emoji Paradoksu: Dijital Çağda Dilin Yeniden Tanımlanması’ Bu yazı umarım tarihin derinliklerinde yerini alıp uçmadan, artık dili ve yazıyı görselleştiren bir topluma ışık tutar.
O makaleden bölümler le derdimi anlatmak isterim.
Emojiler dili tamamlayıcı olarak var olsunlar ama görünen o ki yazı yazmayı bırakan yeni nesil gibi okumayı da bıraktıracak; hatta kelimelerin yerini alıp sessiz bir dünyada görsel karikatürize bir dil yaratacak gibi bir tehdit savuruyorlar.
‘’Dijital çağda emojiler, insanların duygularını ifade etme, anlamı yorumlama ve iletişim kurma biçimlerini yeniden şekillendirerek geleneksel dilin hem tamamlayıcısı hem de ona meydan okuyan bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Kültürel ve dilsel ayrımlar arasında köprü kurarken, bağlama ve basitliğe olan bağımlılıkları çoğu zaman ifadenin derinliğini azaltmakta diye tanımlanıyorlar.’’
Dil, insan araçlarının en karmaşık olanıdır; düşüncelerimizin, arzularımızın ve hayallerimizin ifadesidir.
‘’Binlerce yıldır bireysel ile kolektif arasındaki uçurumu kapatmak için bu aracı geliştirdik; alfabeleri yonttuk, dilbilgisini inşa ettik ve şiirler dokuduk. Ancak son yıllarda bu hassas semboller örüntüsüne yeni ve ilginç bir iplik daha katıldı: emojiler. İlk bakışta tezhipli bir el yazmasının kenarlarındaki karalamalara benzeyen bu renkli semboller, dilin eğlenceli aksesuarları gibi görünseler de her yerde bulunmaları ile daha derin bir şeye işaret ediyorlar: iletişim kurma, yorumlama ve bağlantı kurma şeklimizdeki sismik değişim.
Emojiler, konuşulan dilleri aşarak evrensel bir sözlük haline gelmişlerdir. Gülen bir yüz, kırık bir kalp, kenetlenmiş bir çift el; karmaşık duygusal durumları tek ve sindirilebilir bir simgeye sıkıştırırlar. Peki bu sıkıştırma bir evrim midir, yoksa bir eksilme midir? Basitlikleriyle emojiler, hayatlarını kömür ve aşı boyasıyla çizen atalarımızın ilkel mağara resimlerini anımsatır. Yine de bu ilkel çizimlerin yazılı kelimelerin yokluğunda insan ifadesini genişlettiği yerde, emojiler zaten dilsel olasılıklarla doymuş bir dünyada ortaya çıkar. Bu noktada şunu sormak gerekir: Emojiler dilin bir süsü müdür yoksa dilin sofistikeliğinden bir geri çekilme midir?
Ludwig Wittgenstein‘ın, “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır,” iddiası bu noktada dikkate değerdir. Zira emojiler, iletişimin sınırlarını kelimelerin ötesine genişleterek, görsel ve metinsel ipuçlarından oluşan melez bir manzara yaratarak bu iddiaya meydan okur. Peki ama gerçekten anlayış ufkunu genişletirler mi, yoksa dilsel derinliği baltalayan kısayollar mı sunarlar? Ağlayan-gülen bir emoji (😂) neşeyi ifade edebilir, ancak iyi yapılmış bir şakanın eşsiz temposu ve ritminden yoksundur. Anlamı önceden tanımlanmış bir dizi sembole indirgeyen emojiler, insan ifadesinin sonsuz olasılıklarını sonlu bir görsel arketipler kümesine dönüştürme riskini taşır.’’