Kepez’de ev sahibi olmak şimdi daha kolay: Bilgi için tıklayın
Ben önceki yıllarda bazı şeyleri elli kilo yük haline getirerek omuzlarıma alırdım. Geriye dönüp baktığımda bana hiç mi hiç faydası olmayan bu takıntıların ta o zamanlardan çöpe gitmesi gerektiğini anlamam gerekiyordu.
Faaliyetsiz kalan insan gerçekten de boşluğa düşüp acı fikirler üretmeye başlıyor. Biraz da bozulan ruh dengesinin ve değişen alışkanlıkların etkisiyle gündelik yapılan sıralı işlerde uyuşmazlık meydana geliyor. İnsan vücudu sensörlerle doluymuş ben bunu çok geç anladım. Dürtülerle donatılan vücudun günlük yaşama bir çok etkisi oluyormuş. Ergenlikte aklıma gelen düşüncelere geriye dönüp baktığımda ergenlik tablosunun en saf halini görebiliyorum. Meydana çıkmış şeyler bunlar. Çoktan not olarak yazılmış, makale olarak asılmış hatta ders notlarına kadar girmiş diyelim.
Takıntılar aslında sensörlerin verdiği uyarılardır. Örneğin sabah ne yapması gerektiğini düşünen ve bunu yazmaya kalkan insan normal de çok doğal bir şey yapıyor. Tedbir almanın kimseye zararı olmaz. Bu tip alışkanlıklarını abartanlar bir süre sonra zamanının çöpe gittiğinden dert yanarak belirli yerlere başvuruyorlar. Bu gibi durumlarda yörelerin de etkisi çoktur. İnsan büyüme evresinde belirli yerlerde yaşamak zorunda kalmaktadır. Kimi insan denizi olan bölgeden hoşlanır kimi de dağların dibinde yaşamayı sever. Bazısı gittiği şehirlerde şifa bulur ruhuna, nedendir o rahatlık? Çünkü uyum vardır o bölgeyle. Şarta bağlamadan bir şey kendiliğinden ortaya çıkıyorsa yukarıda da dediğim gibi sensörler görevini icra ediyorlardır. Bağımlılık kelimesi sensörlerin görev yapmasının diğer biçimidir. Alkol ve sigara olayında çok kullanıldığından bu konuyla ilişkilendirilmesi hayli zahmetlidir. Uyku düzeni bozulan birinin az bir gayretle o düzeni kendi hür iradesiyle tekrardan yerine koyabileceği aşikârdır. Güç insanın içindedir. Kapıları açmayı bilenler sağda solda güç aramazlar. Etiketlere, isimlere takılmazlar. Her zerreden mutluluk duyarlar.
Takıntılı insanlar için hayat belli bir yerden sonra zor olmaktadır. Uyum sağlayamama gibi zorluklar günlük hayatın mecburiyetlerinde aksaklıklar meydana getirmektedir. Sabah kalkıp işlerine odaklanabilenler veya liste yaptığı işleri sırasıyla halledebilenler çok şanslıdırlar. Çünkü onlar amaçlarına sırayla ulaşabilen kişilerdir. Onlar için asla alternatifsizlik yoktur. Okulu, işi, aşı, sevgiliyi, aileyi asla takıntı haline getirmezler. Onlardaki tek ve etkili kural şu cümledir, “Düne kadar sen mi vardın?” Ne denli acımasız ve sert bir cümle değil mi? Ama o kadar okkalı ki… Bunu söyleyebilen ve geri dönüp bakmayan insanlar iradelerini akıllarına hapsetmiş kişilerdir. Onlar istedikleri her şeye sahip olabilirler zamanla. Asla isimlere, cisimlere, kişilere, renklere takılı kalmazlar. Bir Ahmet gider bir Ahmet gelir, bir Ayşe gider bir Ayşe gelir, der çıkarlar işin içinden. Peki onlar bu hale nasıl gelmişlerdir? Onlar ya doğuştan bu hale gelmişlerdir ya zamanın en ünlü takıntılılarıdırlar, ya da görerek ve yaşayarak öğrenmiş insan grubudurlar.
Takıntılarından vazgeçen insan asla ölmez. Öyle olsaydı şayet rehin alınan insanlardan bazısı takıntılılardan oluştuğu için sağ kalmaz her biri ölür giderlerdi. Takıntılarda ısrarın boş ve gereksiz olduğunun tek ve en güçlü delili bu dur. Zaman en iyi ilaçtır ama yiyip almasını bilene… Öğüt en güzel derstir almasını bilene… Saçlarına jöle sürmeden evden çıkamayan gencin unutmaması gereken bir şey vardır. O doğduğunda kafasında jöle yoktu. Sabah kalktığında eli sigara ve çakmağa giden insanın unutmaması gereken bir şey vardır. O doğduğunda ağzında sigara yoktu. Düne kadar hiç biri yoktu. Ne oldu peki? Sanal sorun oluşturmasını iyi bilen ticari manipülasyoncular dedi ki, ey insanlar sizin şunlara ihtiyacınız var… Halbuki yok. Olmasa da olur. Birileri de anlık ihtiyaçlarından dolayı onların tanıttığı ürünleri alıp kullanarak hayatlarına sokmuş oldu. Daha sonra da görerek alışma ve beğenme yoluyla diğer insanların hayatına girdi. Bu gün jöle, sigara, dijital oyunlar, alkol, havai fişekler gibi faydasız ürünlerin tamamı piyasadan kalkmış olsa kim açlıktan yada ilaçsızlıktan ölür? Hiç kimse ölmez. Üniversitelerin bir kısmı kapansa kim mesleksiz kalır? Hiç kimse… Her zaman bir yol vardır yerine koymak için sahici ihtiyaçları. Faydasız şeyleri yerine koymak için gayret bile gösterilmemeli. İnsan fayda üzere yaşamalı. Bir litre alkol çöpe gitse kimse ölmez, bir litre ilaç olmazsa kaç insanın sağlığı bozulur. Takıntılarımı nasıl çöpe attığımı şimdi anlamaya başladıysanız mesele yoktur dostlar.
Düne takılıp kalmayacağız, dünü de unutmayacağız. Bana faydası olmayanların listesini yapma zahmetinde bulunursanız hayatınız o andan itibaren hafiflemeye başlar. Seçenekler de insanın kafasını karıştırır. Hele hele iradesi tam oturmamış insanları darmadağın eder. Takıntılarınızı kolayca çöpe atmanın en kolay yollarından biri de kendinizi bile bile bir başka alanda rehin aldırmanızdır. Yorularak eve gelen insanlara bir göz atın bakalım. Onlar hiç saçmalıklarla mücadele ediyorlar mı? Yemeklerini yiyip asıl işlerine odaklanırlar. Dinlenmek isterler. Asla detaylarda boğulmazlar. Doğru olanı da budur.
Sabahtan akşama kadar boş oturanlar, ilerleyen zamanda kendi ruhlarını bozup tamiri güç bir duruma sokmaya hazırlanırlar. Her zaman bir alternatif vardır. Kazanamadıysan istediğin fakülteyi gider açık öğretimde okursun, onu da yapmak istemiyorsan kurslara katılır bir çok sertifika alır çevreli adam olur çıkarsın. Başarılı olmanın yanında başarısızlıklar da lazım. Tıpkı faz-nötr hattı gibi. Elektriği taşıyan faz yüküdür ama nötr olmadan bir santim ileriye akım götüremez. Sizler kabullenmeyi öğrendikten sonra değişmeyi başarabilirsiniz. Bunun için ne paraya ne okula ne de bir kula ihtiyacınız olacaktır. (Alıntı)