Yılbaşlarında farkında olmasak da küçük dokunuşlar o siyah beyaz yaşamımızı renkli hale çeviriyor. İşte bu noktalardan biri de narin yapısıyla ‘kokina’ ya da ‘tavşanmemesi’ bitkisi kırımızı ve yeşil renkleriyle güzelliğini sunuyor bize. Gelin kokinanın tarihine doğru kısa bir yolculuğa çıkalım.
Kokina, aslında bir Akdeniz bitkisidir. Halk arasında ‘tavşanmemesi’ olarak bilinen kokina, kırmızı renkli meyveler meyve değil, onlar bitkinin çiçek kısmıdır. Bu bilgi bir yana kokianın Anadolu’daki serüveni, insanlık tarihine dokunan detaylarla dolu…
Anadolu’nun eski medeniyetlerinden Roma dönemine kadar uzanıyor. Romalılar bu bitkiye adeta bir şifa gözüyle bakmışlar. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği, hatta bazı ağrılara iyi geldiği düşünülmüş. Bu özellikleri sayesinde sadece bir süs değil, aynı zamanda bir tedavi bitkisi olarak da kullanılmış.
Bizans döneminde ise dinsel değişimle birlikte kokina, özellikle yılbaşı süslemelerinde yerini almaya başlamış. Zira o dönemlerde yeni yılı simgeleyen şey, doğanın yeniden uyanışı ve umut dolu başlangıçlar olarak değerlendirilmiş. Kokinanın kırmızı meyveleri yeni yılı, yeşil dalları ise hayatın devamlılığını temsil ettiğini biliyor muydunuz?
Kokina, Osmanlı döneminde de bu sembolik değerini korunmuş, İstanbul’un çiçekçileri, yılbaşı öncesinde kokina hazırlığına girişmişler. Kırmızı meyveleri ve dikenli dalları özenle birleştirerek sepetlerde ya da buketlerde satışa sunarlarmış. İstanbul'un Hıristiyan toplulukları, kokinayı yılbaşı sofralarının ve evlerinin vazgeçilmez bir parçası haline getirmiş hatta dilek bile tutarlarmış.
Günümüzde kokina, bu geleneksel anlamını hâlâ koruyor ancak zamanla süs olmaya evirilmiş, kendi yapısını bozmuş. Binlerce yıllık gelenek günümüze yalnızca yılbaşları için küçük süs yapısına dönüşmüş.
Yılbaşında bir kokina alırsanız, ona sadece süs gözü ile görmeyin, onun kırmızı meyvelerine bakıp yeni yıl için dilek tutun. Dallarına dokunup geçmişin sesini dinleyin çünkü kokina, sadece bir bitki değil, geçmişten gelen bir öykü gibidir.