Eskiden Antalya’nın mevsimleri belli olurdu. Yaz geldi mi güneş kavurur, kış geldi mi yağmurlar usul usul toprağı doyururdu.

Baharlar desen, ılık rüzgârlarla içimizi ferahlatır, çiçek kokularıyla sokakları sarardı. Şimdi ise her şey karmakarışık. Sabah montla çıkıyoruz, öğlen tişörtle geziyoruz, akşam tekrar üşüyoruz. Antalya artık dört mevsimi bir günde yaşar hale geldi…

Son yıllarda aralık ayında denize girenleri gördüğümüzde şaşırmıyoruz çünkü mevsimler öyle bir karıştı ki şubat ortasında bile yazdan kalma günleri yaşamak sıradan hale geldi. Geçen hafta fırtına vardı, sokaklarda şemsiyeler ters döndü. Ertesi gün bir baktık, güneş açmış, insanlar Konyaaltı sahilinde dondurma yiyor. Bu işte bir tuhaflık yok mu?

Tarla sahipleri ne yapacağını şaşırdı. Kış sebzeleri sıcaktan erken çiçek açıyor, meyve ağaçları baharı beklemeden uyanıyor. Sonra birden soğuk vuruyor, her şey mahvoluyor. Eskiden yağmurlar bereketti, şimdi ya hiç yağmıyor ya da sel olup önüne ne gelirse götürüyor. Antalya’da çiftçilik artık bir kumar gibi oldu.

Turizm desen, o da bu dengesiz havadan nasibini alıyor. Kış ortasında turistler güneşlenirken, yaz ortasında dolu yağabiliyor. Konaklama sektörü şaşkın, esnaf ne satacağını bilemiyor. Yazlık ürün mü getirsin, kışlık mı? Eskiden hava durumuna güvenirdik, şimdi bir haftalık tahmin bile tutmuyor.

Peki, bu işin sorumlusu kim? "İklim değişikliği" diyorlar, ama biz hâlâ "Bu yıl kış gelmeyecek mi?" diye birbirimize soruyoruz. Küresel ısınma artık haberlerde duyduğumuz bir terim değil, Antalya’nın günlük hayatında hissettiğimiz bir gerçek oldu. Ama biz hâlâ eski alışkanlıklarla yaşamaya çalışıyoruz.

Belki de mevsimlerin değişimine ayak uydurmalıyız. Artık Antalya’da sabah çıkarken yanımıza hem güneş gözlüğü hem de şemsiye almak şart. Dolabımızda hem yazlık hem kışlık kıyafetler hep hazır olmalı. Dışarı çıkarken "bugün hava nasıl?" diye sormak yerine "bugün hangi mevsimi yaşayacağız?" diye sormamız gerek.

Ama en önemlisi, doğaya sahip çıkmalıyız. Betonlaşma, ormansızlaşma, fosil yakıtlar… Bunları konuşmaktan sıkılmış olabiliriz ki gerçek değişmiyor. Antalya’nın o eski güzel günlerini özlüyorsak, artık sorumluluk almamız gerekiyor. Çünkü bu gidişle torunlarımız dört mevsimi ancak kitaplardan öğrenebilecek.

Antalya’da hangi mevsimi yaşadığımız belli değil ama bir şey öyle kesin şekilde göz kırpıyor ki… Eski bildiğimiz mevsimler geri gelmeyecek. Biz ya bu yeni düzene alışacağız ya da her sabah "bugün ne giyeceğim?" diye düşünmeye devam edeceğiz. Tercih bizim.