Antalya’da huzuru aramak, denizle dağların iç içe geçtiği bu muhteşem coğrafyada, kendini yeniden bulmak anlamına geliyor.
Bir yanda masmavi Akdeniz, diğer yanda Toros Dağları'nın zirveleri... Aslında huzur, bu iki güzelliğin tam ortasında, insanın kalbine dokunan sade anlarda saklı. Antalya, şehre gelen herkes için farklı bir huzur durağı sunar. Bazen bir sahilde, bazen bir dağ köyünde, bazen de antik kentlerin sessizliğinde huzuru bulursunuz.
İlk olarak, şehre yakın olup da doğanın tüm sadeliğini hissettiren Konyaaltı Sahili. Yazın en sıcak günlerinde bile denizin kenarına oturup, dalgaların sesini dinlemek kadar dinlendirici bir şey yoktur. Sabahın erken saatlerinde sahilde yürüyüşe çıktığınızda, günün henüz başlamadığını hissedersiniz. Deniz tertemiz ve ılık bir rüzgar esiyor. Ayağınızı kumlara bastığınızda, her adımda şehirden biraz daha uzaklaşır, kendinize biraz daha yaklaşmış gibi hissedersiniz. İşte bu anlar, Konyaaltı’nın sunduğu huzurun tarifidir.
Daha kırsal bir atmosfer arıyorsanız, Çıralı tam size göre bir yer. Hem doğanın içinde hem de tarihin yanı başında olacağınız bu cennet köşe, şehrin gürültüsünden uzakta kalmayı başarabilmiş nadir yerlerden. Çıralı’da bir sabah uyanıp, sahilde otururken gün doğumunu izlemek bile insanın ruhunu hafifletir. Deniz burada sakin, çevresi yeşilliklerle çevrili. Yavaşça yüzen tekneler, dağların gölgesine sığınmış bir köy... İşte burada huzur, doğanın tüm sadeliğinde gizli.
Kekova’ya doğru bir tekne turu yapmak da bambaşka bir deneyim sunar. Kekova, antik kalıntıların su altına gömüldüğü, mavinin her tonunu görebileceğiniz sakin koylarıyla ünlü. Burada zaman adeta durmuş gibi hissedersiniz. Tekneden suya atlayıp yüzdüğünüzde, etrafınızdaki sessizlik ve suyun altında görebileceğiniz taş yapılar sizi başka bir dünyaya taşır. Sessizlik ve dinginlik, buranın atmosferinde sürekli sizinle beraberdir. Birkaç saat geçirdikten sonra kendinizi huzurun kollarında bulursunuz.
Biraz dağ havası almak isterseniz, Saklıkent Yaylası mükemmel bir kaçış rotası. Yazın bunaltıcı sıcaklarından kaçmak, doğanın serinliğinde nefes almak için en iyi yerlerden biri. Saklıkent'te bir gün geçirmek, şehir hayatının koşuşturmasından tamamen kopmak demek. Yayladaki temiz hava, çevredeki çam ağaçlarının kokusu ve uzaktan gelen kuş cıvıltılarıyla birleştiğinde insan, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan huzurun kucağında bulur kendini. Ayrıca kışın Saklıkent’e kar yağdığında bambaşka bir güzelliğe bürünür, beyazın saflığıyla sessizlik adeta ruhunuza işler.
Bir diğer huzur durağı ise Düden Şelalesi. Şelalenin güçlü sesi ilk başta sizi sarsabilir, ama biraz dinledikten sonra bu gürültünün aslında ne kadar rahatlatıcı olduğunu fark edersiniz. Su, yükseklerden dökülürken ortaya çıkan bu doğal müzik, doğanın insanla konuşma biçimi gibidir. Şelalenin hemen yanı başındaki çay bahçesinde bir bardak çay içmek ve bu devinimsel sakinliği izlemek, şehirden uzaklaşmadan huzur bulmanın en güzel yollarından biridir.
Ve son olarak, Termessos Antik Kenti... Buraya çıktığınızda, aslında sadece tarihle değil, doğayla da iç içe olduğunuzu fark edersiniz. Kentin zirvesinden aşağı bakarken, etrafınızdaki uçsuz bucaksız ormanlar ve Toros Dağları'nın manzarası insanı büyüler. Bir yandan tarih kokan taşların üzerinde yürürken, diğer yandan rüzgarın hafif esintisiyle ferahlarsınız. Burada sessizlik başka bir anlam taşır, çünkü sadece doğanın sesi size eşlik eder. Bir taşın üzerinde oturup manzarayı izlerken, aslında en büyük huzurun doğanın kalbinde olduğunu fark edersiniz.
Antalya, sakinlik ve huzur arayanlar için bir cevher gibidir. Her köşesi, farklı bir huzur hikayesi sunar. İster deniz kenarında, ister dağların arasında ya da tarihi bir antik kentte olun, burada her an, kendinizi bulmak için bir fırsattır. Huzuru arayan herkes için Antalya'nın bir köşesinde mutlaka kendine ait bir yer vardır.