Antalya, narenciye bahçelerinden seralarına kadar tarımın kalbi olan bir şehir. Ancak son yıllarda artan kuraklık ve enflasyon, bu kalbi yavaşlatmaya başladı.
Küresel ısınmanın etkileri artık sadece bilimsel raporlarla değil, topraklarımızda, su kaynaklarımızda ve cebimizde hissediliyor.
Kuraklıkla mücadele etmek zor. Yağışlar artık eskisi gibi düzenli değil; kış ayları ılık, yazlar ise daha da kavurucu geçiyor. Antalya’daki çiftçiler için bu, suların çekildiği barajlar ve kurumaya yüz tutmuş tarlalar demek. Eskiden bereket fışkıran topraklar, şimdi suya hasret. Damla sulama sistemleri bir çözüm gibi görünse de, suyun kaynağı olmazsa neyle sulayacağız? Suyun olmadığı yerde, kurak toprak da para etmiyor.
Bir yandan da enflasyonun ağır baskısı var. Mazot, gübre, ilaç… Bunların fiyatları öyle bir arttı ki, çiftçinin cebinde akrep beslemek neredeyse daha ucuz bir iş. Günlük harcamalar, maliyetler arttıkça arttı. Ürününü yetiştirene kadar zaten zarardasın; bir de satarken para kazanmak mümkün mü? Sera sahipleri, domates yetiştirenler, narenciye bahçelerinde çalışanlar, herkes bu maliyetlerin altında eziliyor.
Çiftçiler bir yandan kuraklık, diğer yandan enflasyon arasında sıkışıp kalmış durumda. Bu işin bir de sosyal boyutu var. Gençler köylerinden kaçıyor, büyük şehirlere göç ediyor. “Tarım mı kaldı, çalışacak iş mi kaldı?” diyorlar. Tarla yerine masa başı işler, daha garantili ve karlı geliyor. Antalya'nın tarım arazileri, gelecekte terk edilmiş birer hatıra olmasın istiyoruz ama bu gidişle hayal kurmak bile zor.
Peki, ne yapabiliriz? Çözüm, suyu daha verimli kullanmak, sürdürülebilir tarım yöntemlerine yönelmek ve çiftçiyi desteklemekte yatıyor. Yıllardır konuşulan baraj ve gölet projeleri artık hayata geçmeli. Çiftçiye verilen destekler, sadece kâğıt üzerinde kalmamalı. Ayrıca, su tasarrufu için bilinçlendirme çalışmaları artırılmalı, gençlerin tarıma ilgisi yeniden kazandırılmalı.
Sonuçta, tarım sadece ekonominin değil, kültürümüzün de bir parçası. Antalya'nın o bereketli toprakları, lezzetli narenciyesi, seralarındaki o güzel domatesleri kaybetmek istemiyoruz. Bu mücadele kolay değil ama toprağımıza sahip çıkmak zorundayız. Çünkü su biterse, toprak kurursa, ne Antalya ne de tarım kalır. Haydi, hep birlikte geleceğimize sahip çıkalım, çiftçimizi destekleyelim, topraklarımızı koruyalım.
Gelecek, birlikte atacağımız adımlarda saklı.