Osmanlı döneminde halk cahildi. Okuma yazma oranı yüzde 1 bile değildi.  Tarım ve sanayi yoktu. Ülke dini fetvalarla yönetiliyordu. Padişah halifeydi ve söylediği her söz kutsaldı.

Din ve vatan söylemleriyle halk yönetiliyordu. Avrupa Rönesans devriminden sonra ülke ve din mefhumunu birbirinden ayırarak laiklik sistemine döndü.

Birinci Dünya savaşından sonra kurulan cumhuriyetle birlikte ülkemizde laik sistemi benimsedi. Her konuda ve kısa sürede birçok konuda devrimler yaptı. Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşabilmek için yoğun çaba harcandı. 2. Dünya savaşından sonra savaşa girmeyen Türkiye için bu gelişmeyi durdurmaya çalışarak kendilerine bağımlı kılmak istediler ve başarılı da oldular. Çiftçiden sanayiye, sanayiden gayrimenkule kadar ne varsa satıldı.

Bunları kullanırken hayali düşman yaratılarak vatan ve din argümanı kullanıldı. Başarılı da oldular. Cahil bırakılan halkı arkalarına alarak ülke bu günkü yaşanmaz hale geldi.

2023 yıl önce Hazreti İsa da bu zihniyet tarafından çarmıha gerilmemiş miydi?

İşte İsa’nın hikayesi…..

Barabbas Toplumunun Hikayesi, İznik Konsül’ü tarafından kabul edilmiş dört İncil’de de yer alan ibretlik bir hikayedir. Barabbas katil, zalim ve ırz düşmanı bir haydut olduğu için, Romalıların Yahudiye Valisi Pontius Pilatus tarafından zindana atılmıştı. Barabbas’ın zindan arkadaşı da Hz. İsa’ydı. Yahudiler için önemli bir yere sahip olan Fısıh Bayramlarında Romalıların yerleşik geleneklerine göre valiler zindandaki mahkûmlardan birini halkın seçimi üzerine affederlerdi. 

Dönemin Fısıh Bayramında Pilatus, birisini serbest bırakmak üzere Barabbas ve Hz. İsa’yı halkın önüne çıkartıp hangisinin serbest bırakacağını halka sormuştur. Geleneksel dinlerine zarar verdiği gerekçesiyle, Hz. İsa’yı düşman bilen halk, yüksek kâhinlerin de kışkırtmasıyla birlikte İsa’nın değil Barabbas’ın serbest bırakılmasını istemişlerdir. Yani halk ışığın, aydınlığın, hak ve adaletin öncüsü, İsa Peygamber’i değil, cinayet ve ırza tecavüzün temsilcisi Barabbas’ı tercih etmiştir.

Pilatus: “O zaman Mesih denilen İsa’yı ne yapayım?” diye sordu. Halk, var güçleriyle “Direğe gerilsin!” diye bağırdılar (Matta). Pilatus ısrar ederek “Neden? Bu adam ne kötülük etti, Ölümü hak edecek bir suçunu görmedim dayak attırdıktan sonra onu serbest bırakacağım” dedi (Luka). Pilatus girişimlerinin işe yaramadığını gördü. Sonra onlara “Bu adamın kanından ben sorumlu değilim. Ötesini siz düşünün” dedi. Bu sözler de halkı da kararından vazgeçirmedi. Üstelik halk, “Onun kanının hesabı bizden ve çocuklarımızdan sorulsun” dediler (Matta).

Sonuç olarak Hz. İsa halkın seçimi üzerine çarmıha gerildi. Barabbas da serbest kalır kalmaz ilk iş olarak birini öldürüp, bir başkasının da ırzına geçerek yeniden hapse atıldı. Ertesi yıl Fısıh bayramında affedilmeye aday iki suçludan biri yine Barabbas’tı ve halk bu sefer de Barabbas’ın affedilmesi lehinde oy kullandı. Bu toplumlar, “Barabbasları yeğleyen toplum” olarak adlandırılır. Bunlar kötülük yapanları ödüllendiren toplumlardır ve Kur’an bu tip toplumlar için “Kötülük Toplumu” ifadesini kullanmıştır.

Kusursuz bir yönetim biçimiymiş gibi bir takım cafcaflı sözcüklerle süsledikleri demokrasiyi her yaptıkları pisliğin kamuflajı olarak kullanan Barabbas toplumlarına, yakın tarihten verilebilecek en güzel örnek, Nazi Almanyasıdır. En kanlı Barabbaslardan biri olan Hitler de demokratik seçimlerle ülkenin başına gelmemiş midir? 3-5 kg erzağa, bir torba kömüre ve 2 paket makarnaya göre tercihini şekillendiren cehalet ve fukaralık batağına batırılmış toplumlarda ne tür bir demokrasiden bahsedilebilir?

”Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir…” Friedrich Nietzsche

“Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer demagoglardan da diktatörler çıkar, demokrasi despotluğa dönüşür. Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Devlet işleri, devlet işini idare edenlerle idare edilenlerin yönetime katılmasıyla gerçekleşir.” – Platon …