Bugünlerde konuyu dil öğrenmeye getirip duruyorum. Dil öğrenmek hepimiz için bir nokta olmuştur, okullarda o klasik öğretim tarzlarından ileriye neden gidemiyoruz?
İşte sorunun yanıtı: Sistem. Eğitim sistemimiz, dil öğrenmeyi yaşamın bir parçası haline getirmek yerine, bir ders notu olmak dışında başka bir şey olmuyor. Dil öğrenmek, testlerde doğru şıkı işaretlemekten fazlasıdır ancak bizde öğretmenlerden beklenen şey, dilin yaşayan bir şey olduğunu anlatmaktan çok, bir sınav sistemine uydurmak.
Sorun tam da burada başlıyor. Bir dilin mantığını kavramak yerine, kurallara boğup duruyoruz. Gramer kılavuzlarıyla dolu defterler, zamanları ezberlemekle geçen sınıflar, öğrencinin dili kullanmasından çok kağıtta hatasız yazmasını hedefliyor.
Hata yapma olayını biz çok büyütüyoruz. Dil öğrenenlerin dediği şey şu öğren yanlış yaparak öğren ki zaman içerisinde her şey oturacak. Dili öğrenmiş olacaksın ancak bizler utanıyoruz yanlış yapınca, sanki cinayet işlemiş gibiyiz.
Dil becerisi için pratik gerekli kuru kuruya öğrenemeyiz. Öğrencileri dile maruz kalma fırsatını sağlamıyoruz filmleri dublajla izliyoruz, şarkıları şarkı sözlerine bakmadan dinliyoruz. Kitapları anlamadan geçiyoruz.
Okullarda yapılmayan bir şeyi dile getirmek gerek: "Dil, bir ders değil, bir yaşam aracıdır." Öğrencilere, dili yaşamın içine sokacak fırsatlar verilmelidir. Sohbet grupları, dil kulüp etkinlikleri, yabancı dizi/film izlemeye teşvikler… Öğrenciler not almak için ders çalışıyor, öğrenmek için değil.
Dil öğrenmenin önemli noktaları, sabır ve isteklendirme olmalıdır. Bu ikisi eğer başta eğitim sistemi seni sıkıyorsa kolayca yok oluyor ki günümüzde herkes kendi öğreniyor. Sistem bozuldu.
Sözün kısası, bizdeki dil öğretimi öğretmiyor yalnızca ‘öğretmiş’ gibi yapıyor... Ve sonunda ne oluyor? 12 yılın sonunda bir yabancıya "Where are you from?" demekten öteye geçemiyoruz, üzücü tarafı da bu… Ümitsiz olmaya gerek yok, yeni bir dil öğrenme anlayışı, çocuklara dili keşfettiren bir sistem mümkün ilk kendimizle başlamak zorundayız…