Son günlerde ülkemizde istemediğimiz, hiç hoşlanmadığımız işler oluyor.
Tabi ki, her zaman her şey güllük gülistanlık olacak diye bir kural yok. Öyle bir dünya da yok zaten. Ama bu kadarı da fazla diyebileceğimiz işler canımızı sıkıyor.
Kadın cinayetlerinin artması, çocuk tacizleri, üfürükçüler, inanç istismarıyla halkı soyan sömürgenler, gençliği tehdit eden uyuşturucu işleri, mafyacıların ülkede kol gezmesi ve bir türlü sonu gelmeyen kontrolsüz göçe maruz kalmamız yaşamımızı zorlaştırıyor ve hepimizi üzüyor. Ülkenin kurucusuna ve kurucu değerlerine sosyal medya üzerinden hakaret ve iftira kampanyaları yapan ahlaksız bir güruhun varlığı ve ilgili kurumlarca bunlara yönelik işlemlerin gecikmesi de halk üzerinde duygusal bir yıkıma yol açıyor. Daha birkaç gün önce yolsuzlukları araştıran, mafyanın ve illegal inanç sömürücü yapıların foyalarını ortaya çıkaran iki gazetecimizin açıkça ölüm tehditleri aldıklarını gördük. Bütün bunlar hem halk adına hem de ülkemiz adına büyük üzüntü kaynakları.
Peki, bütün bu olumsuzluklara karşı bireyler olarak bizler ne yapabiliriz? Nasıl bir tavır ve duruş sergilemeliyiz? Bakalım…
Hepimiz bu dünyaya ellerimiz bomboş ve çıplak geldik. Öyle de gideceğiz. Öyleyse yaşamımızda hırsa ve korkuya yer olmamalı. Ve bu dünyadaki asıl kazanımlarımız ev, araba, para, mal mülk, lüks yaşam değildir. Makam, şan şöhret hiç değildir. Bu dünyadaki gerçek kazanımlarımız ilgi, bilgi ve sevgidir. Biraz deneyim... Belki de bırakabileceğimiz bugün ve gelecekte mutluluk veren eserlerimiz… Onurlu, destansı bir yaşam da iyi bir kazanım ve iyi bir miras olabilir.
İşte bu yüzden korkmamalıyız. Susmamalıyız. Çıplak gerçekten uzaklaşmamalıyız. Yanlışa yanlış, doğruya doğru derken duraksamamalıyız. Bir zorba ile karşılaştığımızda karşısına dikilip ona ‘Dur!’ diyebilmeliyiz. Ancak böyle davranırsak onurlu bir yaşam sürebiliriz.
Korkmayalım. Haykıralım gerçeği her yerde zalimin o kızarmaz yüzüne. Zalimler korkak olur. Bizim gibi diğerleri de gerçeği haykırdığında ise bir avuç yardakçısıyla birlikte ortadan kaybolacaktır. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz. Olmuşsa, bir yerlerde hata yapmışızdır. Hemen o hatayı bulup düzeltmeliyiz. Gelecekteki insanlara bırakabileceğimiz en büyük miras, o hatayı neden ve nasıl yaptığımızı iyi analiz ederek kurtuluş reçetesini her yönüyle anlatabilmemiz olacaktır.
Tarih iyilerle kötülerin savaşından ibarettir. Zalimlerle kahramanların savaşları... Kötülüğe örnek birkaç isimden başka zalimlerin adları hatırlanmaz. Ya da tiksintiyle anılırlar. Oysa insanları zalimlerden zulümlerden kurtaran, öncü olan kahramanlar tarih kitaplarında onurlu yerlerini almışlardır. Anılarda, nesilden nesile aktarılan halk öykülerinde, şiirlerde ve türkülerde başköşeye oturtulmuşlardır. Onları hiçbir zaman unutmamalıyız ve unutturmamalıyız. Çünkü onlar susmadılar. Korkmadılar. Giderken arkalarında dünyamızı güzelleştiren türlü türlü eserler bıraktılar.
Her dönem kahramanlarımızı kıskanan, onlara karşı sevgi ve saygımızı hazmedemeyen sapkınlar ortaya çıkmıştır. O cahil ve hazımsızları gördükçe tehdit ve tehlikeleri unutmayız. İyiler her zaman uyanık ve dikkatli olmalıdır. Bu sapkınlar çoğu zaman ağlayarak, acındırarak, mağdur edebiyatıyla gelirler. İyi niyetimizden yararlanarak gücü ele geçirirler. Sonra da maskesini çıkarıp zulme başlarlar. Biz acıdıkça, taviz verdikçe daha çok azgınlaşırlar. Daha yıkıcı olurlar. Onlara acımayacağız. Yalanlarına ve sahtekarlıklarına kanmayacağız.
Eğer amacımız milyonlarca yıllık dünya yaşamının bu küçük kesitinde mutlu ve huzurlu bir yaşamsa bunlara dikkat etmeliyiz. Bilge liderlerimizin yolunu takip etmeli ve iyi insanlara destek vermeliyiz. İyi insan olmak pasif ve çekingen olmak değildir. Onurlu ve verimli bir yaşam için gerektiğinde sert olabilmeli iyi insan. Bu can sıkıcı günler elbet geçecektir. Gelecek güzel günleri yaratmak için hep doğruları yapmalı ve yanlışlara ‘hayır’ demeyi öğrenmeliyiz. Sağlıcakla…