Türk mitolojisinde hayvan sevgisi öyle güçlü ki öykülerle simgelerle adeta bize doğaya nasıl değer vermemiz gerektiğini anlatıyor. Türkler için hayvanlar yalnızca doğanın bir parçası değil aynı zamanda rehberidir. Türk destanlarına, söylencelerine bakıldığında bu sevgiyle örülmüş bağı hissedersiniz.
Örneğin; kurt Türkler için önemlidir çünkü özgürlüğe düşkünlüğü simgeler, yiğitlik belirtisidir. Oğuz Kağan Destan’ında Oğuz Kağan’a yol gösteren kurt, zor zamanlarda yanımızda olan dostlarımızı ve rehberlerimizi anımsatır.
Bu yüzden kurtlar yalnızca vahşi doğanın değil, aynı zamanda bizim kültürümüzün de bir parçasıdır.
Bir diğeri ise kartal, gökyüzünde süzülen o asil kuş, bilgelik ve yüceliğin simgesidir. Tanrıya yakın olduğu düşünülen kartallar, dualarımızı şahit olan, bizi yukarıdan koruyan varlıklar gibi görülmüş hep.
Kartalın uçarken gösterdiği özgürlük aynı zamanda kişinin ruhunun sınır tanımazlığını yansıtır.
Elbette ki geyik… Doğanın bereketini, zarafetini simgeleyen bu güzel hayvan, Türk mitolojisinde yol gösterici olarak çıkar karşımıza. Ormanda yolunu kaybettiğinde birden beliren bir geyik, aslında bizi doğru yola yönlendiren işaret olarak algılanır.
Altay mitolojisinde geyiğin kutsal sayılması, doğanın bize cömertçe sunduğu her şeye saygı duymamız gerektiğini anımsatır.
Hayvanlara zarar vermek kötü bir davranış olarak kabul edilir. Avcılık, evet, geçim için önemlidir. Ancak bu hayvanlara saygısızlık yapılacağı anlamına gelmez. Avlanan hayvanların ruhuna dua edilir, onlara duyulan minnet ifade edilir.
Avcının her an doğaya olan sorumluluğunu hatırlaması gerektiğini inanılır. Bu düşünce, aslında doğaya ve hayvanlara duyduğumuz sevginin eski bir yansımasıdır ve bize zarar vermek yerine korumayı öğürtler.