Biz çocukken okullarda bize Türkiye’nin kendi kendine yettiğini anlatılırdı. Tarımın güzelliği, dört mevsimi, gelişmekte olduğumuz bir ülke olduğumuz söylenirdi. Sonra ne mi oldu? Bu güzelliklerin yerini karamsarlıklar aldı.
Dışa bağımlılığımız anlatılmaya başlandı. Savaşta olan ülkelere muhtaç olduğumuz anlatıldı. Ne oldu bizim güzeli ülkemize. Nerede o dışarıya ürün gönderen ülkeye? Nasıl bu hale geldik? Nasıl geldik biliyor musunuz? Gözlerimizi kapattık, kulaklarımızı tıkadık, ağzımızı sıkı sıkıya kapattık. Yani anlayacağınız hepimiz üç maymunuz. Asıl suçlu biziz.
Yaşadıklarına dayanamayan çiftçiler, ah o çiftçiler. Yaşadıklarını hak ediyorlar diyeceğim ama demiyorum çünkü hepimiz aynı gemideyiz. Söyleyecek çok sözüm var ama vazgeçtim söylemekten. Bakın Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, çiftçinin sözlerini şu şekilde anlatıyor:
“Tarımın devlet tarafından desteklenerek, çiftçinin elinden tutulması gerekiyor. Çiftçi ayakta durabilmeli. Günümüzde tarım faaliyetlerini sürdürebilmek oldukça zorlaştı. Çünkü şartlar ağırlaştı, tarımda girdi maliyetleri 5’e katladı. Bu nedenle de Antalya’da domatesin fiyatı 20 TL’yi buldu. Çiftçi işçi yevmiyesi, gübre, ilaç masrafı gibi pek çok yükün altında. Tarımda yaşanan işçi bulma sıkıntısı da gün geçtikçe büyüyor. İşçinin yevmiyesi 666 TL’yi bulmasına rağmen bu ücrete çalışacak işçi bulunamıyor. Tarım bir ihtiyaçtır. Ekilen her mahsul, bizim için oldukça büyük önem taşıyor. Nüfusumuz gün geçtikçe artıyor, üretim olmazsa ithalatta yetersiz kalacak. Tarımın devlet tarafından desteklenerek, çiftçinin elinden tutulması gerekiyor. Çiftçi ayakta durabilmeli. Bu noktada da çok para kazanmak değil, ayakta kalabilmek önemlidir. Çiftçinin üzerindeki maliyet yükünün kalkması halinde fiyatlarda da düşüş olur. Tarımda Bağ-Kur sistemi var. Diğer çalışma alanlarında sigorta ödemesini devlet veya işveren sağlarken, tarımda kişiler kendileri yatırıyor. Bağ-Kur sisteminde ödenen tutarın yüzde 50’sini devletimiz karşılayabilirse üretici mutlu olur. Sigortalı bir çalışan 5 bin iş günü gibi bir süreyi doldurduğunda emekli olabiliyorken, Bağ-Kurda ise 9 bin iş gününü doldurmak gerekiyor. Bu sürenin de 6-7 bin iş gününe indirilmesinden yanayım.” Şimdi söz sizde ne diyelim daha.