Farsça adı ile para ya da Türkçe adı ile mangır, şu an giysi torbamızda (Arapça cep) , çantamızda bulunan bu nesne yaşamımızın her anını etkiliyor ancak mangırımızın bugünkü durumuna gelmesi öyle bir günde olmadı. Öyküsüne bir bakmak gerekli.
Hadi geçmişe gidelim, önceden mangır dediğimiz kavram yoktu. Peki, ‘bu kişiler ne yapıyordu?’ diyecek olursanız da yanıtı ise kolay, değişim düzeni vardı.
Örneğin; alma ağaçlığın var, birinin de inekleri var, on büyük kap içinde alma ile bir inek değişimi yapabiliyordunuz.
Derken, ökenin biri ya da Arapça adı ile dâhinin birinin usuna ‘değerli bir şeyleri kullanalım’ düşüncesi geldi. O günlerde altın, gümüş ve bakır gibi bir takım değerli taşların günümüzde olduğu gibi büyük önemi vardı.
Sonra süre geçti Çinliler, ‘ya biz yapraktan (ya da Farsça kâğıt) basıp işimizi yeğni (Arapça hafif) dediler ve böylece ilk yaprak mangır ortaya çıkmış oldu.
Günümüzdeyse mangırın geldiği duruma bakın, artık ne altın var cebimizde ne de yaprak. Cebimizdeki aygıtlar (Fransızca telefonlar) ‘tık’ deyip mangır gönderebiliyoruz.
Eskiden dedemizin yastık altında sakladığı mangırlar, altınlar günümüzde sanal torbalarda saklanıyor. Öyle ki sanal mangırlar bile günümüzde kullanılıyor, mangırın geleceği ise daha da değişecek gibi görünüyor.
Ancak bu yolculukta bir şey hiç değişmedi; mangır her an bir değer ölçüsü oldu Yalnız biçimi değişti, uygun görelim ki ister altın ister sanal olsun, hepimizin çoğunlukla derdi aynı: “Nasıl daha çok mangır kazanırız?”
Mangırın öyküsü böyle idi. Belki de en büyük eğitim şu; para kişinin us ürünü olsa da uyarıda kalmazsak, kolayca kişi mangırın buyruğu altına girer.