Burkina Faso’dan gelen çöl tozları Türkiye giriş yaptı, haberlerde öyle diyordu. Şimdi bizi ne bekliyor bakalım. Ortalık çok parlak olmayacak güneş en azından eskisi parlak olmayacak bu birkaç gün.
Bu tozlar, Afrika’dan, taa Sahra Çölü’nden kopup gelen minik kum zerrecikleri. Rüzgârın sırtına binmiş, denizleri aşmış, ta buralara kadar gelmişler. Öyle sıradan bir yolculuk değil bu, binlerce kilometrelik bir serüven. Gökyüzünü sarıya boyuyor, arabaların üstüne ince bir kum tabakası bırakıyor, balkonları haftalık temizliğe mecbur ediyor.
En çok gökyüzünün rengi değişiyor. O meşhur masmavi Antalya seması, yerine puslu, soluk bir sarıya bürünüyor. Gün batımları daha kızıl, daha etkileyici oluyor. Sanki doğa biraz melankolikleşiyor, ama bir o kadar da sanatsal bir havaya bürünüyor. Kim bilir, belki de çölün fısıltılarını getiriyorlar bize, bambaşka diyarlardan esen bir rüzgârın hikâyelerini anlatıyorlar.
Elbette romantik bakış açısının ötesinde, bu tozların pek dostane etkileri de yok. Solunum yolları hassas olanlar için zor günler başlıyor. Sabah sporuna çıkacak olanlar bir kere daha düşünüyor. Maske takmadan dışarı çıkmamak lazım, yoksa burnumuzdan içeri incecik kum taneleri dolabilir.
Çiftçiler de pek hoşnut değil bu durumdan. Özellikle seralarda çalışanlar, bitkilerin üzerindeki ince toz tabakasını temizlemekle uğraşıyor. Toz, yağmurla buluşursa çamura dönüşüyor ve daha büyük zahmet çıkarıyor. Üstüne üstlük, havada asılı kalan bu parçacık yağmuru da etkileyebilir. Bulutlar var ama yağmur yok, işte bu yüzden!
Ama doğanın bir dengesi var. Çöl tozları kötü olduğu kadar faydalı da aslında. Toprak için adeta bir vitamin gibi, içinde pek çok mineral barındırıyor. Denizlere, ormanlara, tarlalara ulaşıyor ve ekosistemin bir parçası haline geliyor. Çöllerden gelen bu tozlar olmasa, bazı deniz canlılarının besin zinciri bile bozulabilirmiş.
Yani her şeyde olduğu gibi, bunda da bir denge var. Antalya’mız maviyle, yeşille, güneşle anılır ama bazen çölün rengi de karışıyor bu tabloya. Bizim yapmamız gereken, bu geçici misafirleri tanıyıp ona göre önlem almak. Camları çok açmayalım, bol su içelim, dışarı çıkarken tedbirli olalım. Birkaç gün sonra rüzgar yön değiştirip tozları alıp götürecek zaten.
O zaman, yine pırıl pırıl bir Antalya sabahına uyanacağız. Güneş camlardan içeri sızacak, mavi gökyüzü göz kırpacak. Çölün nefesi uzaklaşacak ama bıraktığı hikâyeler hafızamızda kalacak. Ta ki bir sonraki misafirliklerine kadar... Böyle idare edeceğiz birkaç gün efendim.