Dünya Sağlık Örgütü ile iş birliği içinde yapılan bir araştırmaya katılan dönemin Felluce Hastanesi Başhekimi Samira Alaani'ye göre Londra'da yapılan çeşitli testlerde, mağdurların saç köklerinde olağanüstü miktarda uranyum ve cıvaya rastlanması yasaklı silahların kullanılmasının kanıtıdır.

Felluce'ye yakın bölgelerde yaşayan çocukların el ve ayaklarında, anormal büyüklüklere rastlandı. Çalışma, doğum kusurları ile toryum ve uranyum maddeleri arasında doğrudan bir ilişkinin olduğunu ifade ediyor.

Doktorlar, daha önce görülmemiş oranda ve izah edilemez şekilde çok sayıda bebeğin çeşitli ur ve sinir sistemlerindeki bozukluklar ile dünyaya geldiğini belirtiyor. Bu sorunlar arasında, dünyaya çift başlı gelen çocuklar da mevcut.

Seyreltilmiş uranyum ve ağır metaller, genetik olarak nesilden nesile aktarılıyor ve düşük doğumlara, hasta ve sakat bebeklere, kanser gibi ağır hastalıklara yol açıyor.

Radyoaktif kirlilik: Radyoaktif kirlilik, sürekli olarak kendiliğinden elektron yayan ve "radyoaktif" olarak nitelenen bazı maddelerin, bütün varlıkların atomlarında denge halinde bulunan elektron-proton sistemini bozması olarak tarif ediliyor.

Dünya seyreltilmiş uranyum mermileri ile ilk kez 1991'deki Irak işgalinde tanıştı. Başlangıçta Irak tank ve zırhlı araçlarına karşı kullanıldığı düşünülerek fazla üstünde durulmayan bu mermilerin; geniş bir çevrede, toprağı, havayı, su kaynaklarını radyasyon ile kirlettiği kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Radyoaktif maddelerin yaymış olduğu elektronların toprağa, havaya, suya, bitkilere, bitkilerden besin zinciri ile insan ve hayvanlara çok kolay ve çok hızlı bir şekilde geçmesi, radyoaktif kirlenmenin en tehlikeli özelliği olarak biliniyor. Seyreltilmiş uranyumun 4,5 milyar yıllık bir ömrü olduğuna inanılmakta ve bu uranyum "Sürekli öldüren sessiz katil" olarak nitelendiriliyor.

Bu arada Irak’a, birinci Irak saldırısında 800 ton ve ikincisinde 1900 ton seyreltilmiş uranyum bombası atarak büyük bir barbarlığa imza atan ABD askerlerinin de kimyasal maddelerin kullanıldığı yerlerde bulunmaları nedeniyle ciddi hastalıklara yakalananları olmuştur. United Presse International'in haberine göre, kimyasal silahtan etkilenen on binlerce ABD askerine, savunma şirketleri tarafından milyarlarca dolar tazminat ödendi. ABD makamlarının Felluce'de kullanılan yasaklı silahların kurbanlarına yönelik ilgisizlikleri ise "ciddiyetsizlik" olarak değerlendiriliyor.

Yani Felluce'de 16 yıl önce başlatılan işgalin faturası halen Müslüman sivil halk tarafından ödenmeye devam ediyor. Bir başka ifadeyle Irak şehirleri ve kentlerinin hızlı yıkımı için ABD'nin kullandığı gelişmiş silahlar amaçlarına ulaştı. Yerel halk nesiller boyunca işgalin acısını bariz şekilde yaşayacak.

Fakat Arap ülkelerinin ve dünyanın diğer ülkelerinin ABD’nin bu vahşetine karşı ölümcül sessizliği Felluce'de insan onurunun ayaklar altında çiğnenmesine sebep oldu. Arap Birliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler bu doğrultuda herhangi bir girişimde bulunmadı. Bununla birlikte Felluce'de yaşanan vahşeti ve buradaki hakikatleri yazan gazeteler ve haber ajansları baskı altında tutuldu. 23.11.2019 (Muhammed Nur -İLKHA)

Hangi neden ve hangi gerekçe insanlığa yapılan bu denli insanlık dışı bir vahşeti normal ve olağan gösterebilir? Bu caniliğin bir açıklaması olabilir mi? Yapılan insanlık dışı vahşetin insanla, insafla hak ve adaletle, vicdanla bir ilgisi olabilir mi? Bu vahşeti yapanlar insan mıdır? Yeryüzüne, yerin havasına, suyuna, toprağına bu ihaneti yapanlar, savunmasız sivil insanlara bu vahşeti layık görenler, yeryüzünde utanmadan nasıl insanım diye dolaşabilmektedir? Yapılanların ahlaki bir açıklaması olabilir mi?

Peki mevcut devletler sisteminde bunun bir çözümü var mı? Beş bin senedir bir çözüm bulunamadığı gibi durum sürekli kötüye gitmektedir. Bu yüzden dünya birleşmeli ve tek merkezden yönetilmelidir.