Size bugün de Mustafa Güder’in en sevdiğim hikayelerinden birini anlatacağım. Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Günün birinde biri İyilik biri Kötülük diyorlarmış iki kişi varmış. Bunlardan biri sürekli iyilik yapma gayretinde öteki kötülük yapma gayretindeymiş. Bir gün böyle bizim gibi oturuyorlarmış. Demişler böyle oturup duracağımıza çalışmaya gidelim demişler. Kötülük biraz erzak almış yanına. İyilik de almış biraz erzak. Yayan gidiliyor tabi o sıra. Dere tepe giderken giderken tabi bir ara da karınları acıkmış. Kötülük demiş ki “Ya İyilik senin ekmeği yiyelim ya” demiş. O da tabi hep iyilik yapma peşinde “İyi ya yiyelim buyur” demiş. Yiyorlar tabi hepsi yenmiyor bir miktar yiyorlar. Gene yol gidince gene karınları Kötülük gene demiş “Senin kalan ekmeği yiyelim.” O da demiş “Tabi yiyelim komşu.” Bunlar gide gide İyilik’in ekmeği bitmiş kalmamış. E şimdi bir miktar daha gitmişler. Kötülük’e demiş ki “E komşu getir de acık şurada ekmek yiyelim.” Kötülük “Yemek yedirmem sana!” demiş. “E nolcek?” “Vermem bir şey sana” demiş. “Ee nolcek ben sana ekmemi yidirirken sen neden bana yidirmiyosun?” “Vermem işte” demiş. Bir miktar daha gitmişler. Yalvarmış “Bak ben kötü oldum” demiş. Az daha gitmişler Kötülük baklayı ağzından çıkarmış “Senin demiş bir gözünü çıkarırsan sana demiş bir parça ekmek veriririm” demiş. “Etme komşu yapma!” Yok Kötülük insafa gelecek gibi değil. Adam mecbur kalmış gözünün birini çıkartmaya. Çıkarıyor gözünü veriyor bir ekmek.  Karınlarını doyuruyorlar gidiyorlar gidiyorlar tabi hep yemek gerekecek. İyilik diyo “Hadi Kötülük ver bir parça ekmek” “Vermem” diyor Kötülük. “Niye?” “Şurada tepede bir kaya var o kayayı kaldırsanız altında bir değirmen döndürecek su var bildiğiniz yok” demiş. “Yahu amca deli misin divane misin biz yıllardır asırlardır burada dedelerimiz burada. Hiç su olur da biz bilmeyecek miyiz!” demişler. “Yahu siz ne edeceksiniz bu kayayı kaldırın bunun altında su var!” “Yahu diyorlar bunu Allah mı gönderdi acaba?” diyorlar. “Hiç bensiz kara koyunu keserseniz kanından bir şişeye katarsanız memnun olurum.” Herkes kara koyun getirmiş kesmişler neyse yedirmişler içirmişler adamı uğurlamışlar. Kanı almış doğru padişahın yanına. Padişah gözünü iyi edene neler adamış ama hocalar hacılar gelmiş bir türlü açamamış gözünü. Padişahın oraya varıyor padişahın adamına diyor “Ben padişahı iyi etmeye geldim” diyor. “Sen kimsin? O elindeki ne? Zehir mi pis mi belli değil” diyor. “Bu hiç bensiz kara koyunun kanı” diyor. “Len amca git diyor padişah asacak kesecek seni!” diyor. “O kadar hekimler geldi iyi edemedi senin pis kanın mı iyi edece defol şuradan!” diyor. Padişah da pencereden duymuş. “Ne o?” demiş. “İşte efendim pis kan” demiş. “Gelsin” demiş Padişah. Çıkmışlar yukarı. Neyse demiş “Nasıl olacak oğlum bu?” “İşte gözüne vuracağız.” Neyse vurmuşlar kandan, pırıl pırıl olmuş cam gibi olmuş gözleri. “Aman demiş yahu ne istersen vereyim.” “Ben hiçbir şey istemem. Senin sarayın arka tarafında bi arsa varmış orayı bana verirsen mutlu olurum” demiş Padişah’a. “Ne demek oğlum” demiş. “İçinden ne çıkarsa da benim” demiş. “Len oğlum her yakası altın olsa da senin olsun” demiş. Hemen arsayı vermiş. İyilik o külçeyi de buluyor. Sen gibi ev yaptırıyor. Gelgelelim Kötülük’e. Kötülük bir torba almış başlamış kapı kapı dilenmeye. Neyse dilene dilene geliyor bu. Bizimki de balkondan bir bakmış Kötülük aşağıda. Kapıyı açıyor. “Bilmem nerenin padişahının gözü kör oldu hiç kimse bilmiyordu şifasını onun da gözleri açıldı!” demiş. “Külçeyi de çıkardılar!” demiş. “Bizi burada bir dinleyen var! Arayın!” demiş. Bir bakmışlar kötülük tepede titreyip durur. “Len sen mi duydun!” bunu paramparça dağıtıvermişler. “İyilik yapan iyilik bulur, kötülük yapan kötülük bulur” İşte bunun karşılığı bu!