Köy Enstitüsü deyince pek çoğumuzun aklına öğretmen yetiştiren okullar gelir. Köy Enstitülerinin sağlık konusundaki büyük rolü pek dile getirilmez.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile beraber ülkede top yekün bir eğitim ve sağlık seferberliği ilan edilerek toplumda büyük bir dönüşüm yaşanması hedeflenmişti. Harf devrimi ile başlayan bu süreçte cehaletle savaşın gereği olarak büyük bir okuma yazma seferberliği başlatıldı. Çağdaş eğitim kurumları açılarak toplumun genel eğitim seviyesini yükseltmek hedeflendi. Ulusal eğitimin amacı, yurttaşların siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmesine katkıda bulunacak nitelikte bireyler yetiştirmek olarak belirlendi. Eğitimde hedeflenen seviyeye gelebilmek amacıyla öğretmen okullarının sayısı artırıldı ve öğretmen yetiştirme programları güncellendi. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un girişimleri sonucu 17 Nisan 1940 ta meclisten çıkarılan 3803 sayılı yasa ile eğitim alanında önemli bir adım atıldı: Köy Enstitüleri. Bu 21 bölgede açılan 21 Köy Enstitüsü, köylere öğretmen yetiştirmeyi, yüzyıllarca ihmal edilen köy insanına bilinç ve beceri kazandırmayı hedefliyordu. Ancak Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştirmekle kalmadı, aynı zamanda sağlık alanında da önemli bir rol oynadı.
O dönemde yolu olmayan, sağlık hizmetinden yeterince faydalanamayan köyler, sıtma, trahom, bebek ölümü ve genç anne ölümleri gibi büyük sağlık sorunlarıyla boğuşuyorlardı. İşte bu olumsuz tablo: “Köyleri hastalıklardan kurtaramadığımız sürece, canlı ve mutlu bir topluma kavuşamayız. Millet çoğunluğunun sağlığı ile ilgili bu işi tıpkı ilköğretim davası gibi kökten çözümlemek yoluna düşmek gerekir’ diyen İsmail Hakkı Tonguç’un önerisi ile Köy Enstitüleri Sağlık Kolu’nun açılmasını zorunlu kıldı. Köy Enstitüleri Sağlık Kollarının kurulması ile kırsal bölgelerde yaşayan insanların sağlık ihtiyaçlarının sağlık alanında eğitimli, bilinçli ve deneyimli sağlık personelleri ile çözme yolu açılmış oldu. İlk etapta 1943 yılında açılan dört Sağlık Kolu; Ankara –Hasanoğlan, Malatya – Akçadağ, İzmir- Kızılçullu ve Erzurum – Pulur’dan sonra 1944’te de Kastamonu -Gölköy, Eskişehir –Çifteler ve Kocaeli –Arifiye Sağlık Kolları ile sayıları 7’ye çıkmış oldu.
5 yıllık Köy Enstitüsü eğitim süresinin son 2 yılında sınavla Sağlık Koluna giden öğrencilere; Çocuk Sağlığı Ve Bakımı Bilgisi, Anatomi, Patoloji Genel Bilgileri, Küçük Cerrahi Bilgiler, Halk Sağlığı Bilgisi, Hijyen, Bulaşıcı Hastalıklar, Pratik Tedavi Notları ve Fenni Sünnetçilik gibi konularında hem teorik hem de pratik tedavi yöntemleri içeren eğitim verildi.
Okuldan “Köy Sağlık Memuru” diploması alarak mezun olan öğrenciler, kendi bölgelerine, kendi köylerine tayin edildiler. Orada ikamet eden Köy Sağlık Memurları, kırsal alanda yürüttükleri sağlık seferberliği ile sağlık hizmetinin gelişmesine çok büyük katkı sağladılar.
Kaba çocuk ölümleri, anne ölümleri, sıtma, trahom, kolera gibi bulaşıcı hastalıklar yapılan çalışmalarla azaldı.
Babam Emekli Sağlık Memuru Emin Erol, Aksu Köy Enstitüsü ikinci grup öğrencilerinden olup, Aksu’da üçüncü sınıftan sonra sınavla Kızılçullu Köy Enstitüsü Sağlık Koluna gitmiş, Köy Sağlık Memuru olarak 31 yıl bu millete hizmet etmesiyle gurur duyan bir sağlık neferidir.
Halk arasında Doktor olarak nitelendirilen bu kişilerin insanüstü bir gayret ve idealle bıraktıkları miras, günümüz Türk Sağlık alanının gelişmesinde çok büyük bir mihenk taşı olmuştur. Ne yazık ki 1950 de Köy Enstitülerinin kapatılarak Öğretmen Okullarına dönüştürüldü. Sağlık Kollarının eğitimine de son verildi. Böylelikle köylere götürülen ve sağlığın mihenk taşı olan Halk Sağlığı ve Koruyucu Hekimlik gibi çalışmalar sekteye uğradı.
Köy Enstitüleri Sağlık Kolu’nun kırsala götürdüğü sağlık hizmetlerinin katkısını unutmamalı ve bu değerli mirası gelecek nesillere aktarmalıyız. Sağlık sektöründe çalışan herkes, bu köklü geçmişin ışığı ile toplum sağlığını koruma yolunda çalışmalıdır.