Türkiye, 2004 yılında değiştirilerek korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’nın ardından başlayan vahşi madencilikle adeta köstebek yuvasına döndü. Ormanlar, sular, tarım alanları, hayvancılık ve tarihi mirasın yanında yaşam alanları vahşi madenciliğin tehdidi altında.

Resmi verilere göre 2015 yılbaşına dek ülke genelinde 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verildiği belirtilirken, ortaya çıkan tahribata karşı yurttaşların tepkisi de her geçen gün büyüyor.

 Taş ve maden ocaklarında kullanılan dinamit patlatmalarının yarattığı deprem etkisi suların yön değiştirmesine ve derine kaçmasına neden oluyor. Yerleşim alanlarının yakınında, bağ, bahçe, zeytinlik ve orman alanlarında açık ocak işletmeye kalkışmanın önemli ve telafi edilemeyecek zararlara sebep olduğu belirtiliyor.  Haber: Atlas dergisi Yusuf Yavuz / 29 Ocak 2015

Doğaldır ki Türkiye’de bu olanlar başka ülkelerde de olmakta ve doğa vahşice tahrip edilmekte ve bunun uluslararası bir yaptırımı yoktur. Olsa bile kim dinler. Ben bağımsız devletim, kendi toprağımda istediğimi yaparım, bu benim iç meselem, denilmektedir. Ama dünya iklimi ve küresel ısınma ülke farkı gözetmeden sonuçlar tüm dünya için geçerlidir.

Bir de bu maden aramalarının toprağı, suyu ve havayı zehirleyen türleri vardır ki bugün Türkiye Halkları Kaz Dağlarında, Fatsa’da, Bergama’da bunların mücadelesini vermektedir. Başka az gelişmiş devletlerde de gelişmiş ülkeler en vahşi biçimde bu tür aramaları sürdürmektedir. Çünkü devlet ve onun yöneticileri için toprağın suyun ve insanın hiçbir değeri yoktur. Partisine, kendisine ve çevresindeki yandaşlarına çıkar sağlamak her şeyden önde gelir. Bu yüzden dünya birleşmeli ve senin talanın senin ülkenle sınırlı değil, dünyaya bu kötülüğü yapamazsın demelidir. Aksi halde dünya bir süre sonra bitecektir.

Havayı zenginlerin tüketim çılgınlığı kirletiyor: Yardım kuruluşu Oxfam’ın araştırmasına göre Havayı zenginlerin tüketim çılgınlığı ve büyüme politikaları kirletiyor. Çünkü iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarında dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesimin payı, yoksul yüzde 50'ninkinden iki kat daha fazla.

1990-2015 yılları arasında dünyadaki toplam sera gazı emisyonunun iki kat arttığına işaret edilen araştırmada, bu artışta şimdiye kadar düşünüldüğü gibi orta sınıfın değil, özellikle dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'luk kesimin rol oynadığı kaydedildi.

Salı günü New York'ta başlayacak BM 75'inci Genel Kurul toplantısı öncesinde açıklanan raporda Oxfam'ın Almanya şubesinde sosyal eşitsizlikler analisti Ellen Ehmke iklim krizinin felaketlere varan sonuçlarının şimdiden pek çok yerde görülebildiğini belirterek "Bunun sorumlusu, tüketimi teşvik eden, sürekli ekonomik büyüme vaat eden ve dünyayı kazananlar-kaybedenler diye bölen politikalardır" değerlendirmesinde bulundu.  (21.09.2020)  

 Dünyayı daha ne felaketler bekliyor. Yanardağ patlaması, yıldız yağmuru, sıcaklığın 2 dereceyi aşarak katlanması, denizlerin yükselmesi, yeni bir mini buzul çağı vs. Çünkü yeri göğü patlatır insanoğlunun dünyaya zulmü.

Umarsızca kirletmekte olduğumuz bu gezegen hiçbir ulusun malı olmayıp, bizden öncekilerin yaşadıkları gibi bizden sonrakilerin de yıllarca huzur içinde yaşamaları gereken bir gezegendir. Her nesil ömrü süresince yaşarken, mutlaka sonraki nesillerinin de bu gezegende yaşayacak olmalarını asla unutmamalıdır.

Güneş sistemimizde bilinen insan yaşamasına uygun bilinen başka bir gezegen olmadığı gibi, yaşanacak bir doğa felaketi karşısında kaçabileceğimiz bir başka gezegen de mevcut değildir. Dünyamızdaki bazı antik bulgular, bizden çok önceleri de bu gezegende yaşamakta olan medeniyetlerin bilemediğimiz nedenlerle yok olduğunu bildirmektedir. İklimleri kontrol edebileceğini iddia eden yüksek teknolojilere sahip ülkelerin dahi doğal felaketler sonucu ciddi can ve mal kayıplarına uğramakta olduklarını biliyoruz. Her yıl Amerika ve pasifik ülkelerinin ansızın ortaya çıkan tayfun, kasırga ve hortumlardan, kraterinden lav püskürten yanardağlardan çok büyük zararlara uğradıklarını bilmekteyiz.

Yani İngiltere çöpünü Adana’ya atsa da Kanada İda dağını talan etse de buralar da dünyadır. Dolaysıyla kimse bu felaketten kendini kurtaramaz.