Öyle günlerdeyiz ki, herkes her taraftan acımasızca sıkıştırmaya devam eden bir mengenenin içinde acı çekiyor. Çıkış yolu arıyorlar. Ama yok. Kendilerini sıkıştıran bu mengenenin içine kendi istek ve arzularıyla girdiler. Yaşam alanı her an biraz daha daralıyor, biraz daha sıkışıyorlar.
İktidar partisi oy kaybıyla beraber kendilerine dışarıdan içeriden baskı yapanların gücünü hissediyor. Kıpırdadıkça daha çok sıkışıyor. Sıkıştıkça daha dazla kıpırdanma ihtiyacı hissediyor.
İktidarın ortağı, bir güç oyunu oynayayım derken girdi mengenenin içine. Her an yeni bir rezaleti savunmak ve normalleştirmek zorunda olduğunu hissediyor. Konuştukça battığını, battıkça konuştuğunu görüyoruz. Sıkıştıkça sıkışıyor.
İktidarın daha küçük ortakları ne yapsalar kurtulamayacaklarını hissedip sıkışmanın acısıyla kıvranıyorlar. Kendilerine verilen küçük görevleri küçük ödüller karşılığında rezil olma pahasına yerine getirmek zorundalar.
Ana muhalefet ise kendisine oy vermemeye yemin etmiş bir kesimin gönlünü almak için hata üstüne hata yapıp kendini atmış mengeneye. İçeriden dışarıdan sıkıştırılıyor.
Bölgesel etnik muhalefet desen, çok önemli kararların arifesinde içeriden dışarıdan, legal-illegal dört taraftan sıkıştırılıyor.
Siyaset mengenenin içine gözü kapalı atlarken kurumlar ve halkın farklı kesimleri durur mu?
En tepeden en aşağıya kadar tüm kurumlar ve yöneticileri her yönden gelen baskı ile sıkışmaya devam ediyorlar.
Garibim halk ne yapsın. İsteyerek ya da istemeyerek girdiği mengenenin tam ortasında -sıkışanların da baskısıyla- sıkışmışlığı en fazla hisseden kesim. Kimi, yıllardır yaptığı yanlış tercihlerin kendisini düşürdüğü durumun yanında bir de alternatifsizliği görüp acı çekiyor. Kimi, yıllardır diğerlerini ve kurumları uyarmaktan bıktığı ve hiç kimsenin uyanmak istemediğini gördüğü için acı çekiyor. Herkes biraz çaresiz, biraz umutsuz ne yapacağını düşünüyor. Ne olabileceğini öngörmeye çalışıyor.
Sıkışma, bir sarmal olmuş toplumun her kesimini içine almış. Hükümet dışarıdan diyet borçları nedeniyle sıkıştırılıyor. İçeriden varlık-yokluk kaygısıyla sıkıştırılıyor. Bir yandan dava(!) arkadaşlarının baskısını hissediyor. Bir başka taraftan kendi yanlışlarını gizlemek ve unutturmak gibi dertleri var. Gitmek isteseler de sonrasından korkuyorlar. Tehdit edenleri mi ararsın, şantaj yapanları mı? Hepsi var. Sıkıştıkça sıkışıyorlar. Onlar da kurumları ve kuruluşları sıkıştırıyor. Onlar alttakileri… Patron işçiyi, işçi eşini, eşi çocuğu, çocuk da kediyi sıkıştırıyor. Kedi ne yapsın? Onun da ancak kuyruğuna gücü yetiyor. 2024 Türkiye’sinde tarihin en zor günleri yaşanıyor. Sıkışmanın doğası der ki: “Bir süre daha sıkışabilirim. Sonrasında patlamak zorundayım. Patlarım.” Aman dikkat!
Peki, çaresi yok mu bu amansız derdin?
Var tabi ki. Bazılarının sandığı gibi; ABD’de, AB’de, İngiltere’de, BRICS’de değil. Hele hele Yeni Osmanlıcılık, İkinci Cumhuriyetçilik, Turancılık, Avrasyacılık, Arapçılık, Ümmetçilik peşinde koşmak hiç değil. İlla ki şuculuk buculuk bize çare olur diyorsanız belki gerçekçilik, belki bilimcilik yararlı olabilir. Ama yine de o kadar dönüp dolaşıp çareyi uzaklarda aramak boşa zaman harcamaktan başka bir işe yaramaz. Öncelikle, bugüne kadar yaptığımız saçmalıkları bırakıp Atalarımıza kulak verelim.
“Güneş çarığı sıkar, çarık ayağı…“
Böylece sıkışma dalgalar halinde her kesime yayılır. En güçlü görünenleri bile sıkıştıran bir ortamdaysak çare yine Atalara başvurmak. Son bilge liderimiz Atatürk’ün söylediklerine bakalım.
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım.”
Bir başka konuşmasında ise çözüm yolunu şöyle ifade etmiş.
“Özgürlük olmayan ülkede ölüm, yıkılış vardır. Her ilerlemenin, kurtuluşun anası özgürlüktür.”
Bugün şu koca ülkede bu sözlere yakın söz edebilecek hiç kimse yoktur. Öyleyse çareyi Atatürk’ü takip ederek bulabiliriz. O’na göre çare, tam bağımsızlıkta ve özgürlük bilincinin toplumun her kesiminde yaygınlaştırılmasında gizlidir. Bireyler özgür düşünceli ve ülke tam bağımsız olmalıdır. Her yönden bakıyorum ve başka bir çıkış yolu göremiyorum. Çare özgürlük ve tam bağımsızlıktır. Gerçek anlamda Atatürk’ü anlayıp, gösterdiği yoldan ilerlemektir. Sağlıcakla…