Bir sabah evden aceleyle çıkıyorsunuz. Devlet dairelerinde ve bankalarda Mesai bitmeden halletmeniz gereken beş tane işiniz var.
Ve on günlük bayram tatiline girmek üzeresiniz. İşleri yetiştiremezseniz binlerce lira gecikme faizi ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
Seri hareket etmelisiniz. Evden çıktınız. Arabanın önüne arkasına araba park etmişler. Çıkmak için beş kez manevra yapmanız gerekiyor. Çok sinirlenseniz de sakin kalmak konusunda kendinizi zorluyorsunuz. Park yerinden çıkarken engel olan araçlardan birinin sahibi sallana sallana size doğru geliyor. Başka zaman olsa gözünün üstüne bir tane patlatır dersini verirsiniz. Ama şimdi daha önemli işler var. Bayram tatilinde onunla hesaplaşmak için bol zamanınız olacak. Sabır çekip yola koyuluyorsunuz.
İlk iş vergi dairesine son günü gelmiş borcunuzu yatıracaksınız. Güç bela park yeri bulup sıra numarası alıyorsunuz. Sabahın köründe sizin gibi onlarca insan gelip sıraya girmişler bile. Neyse, bugün sakin kalıp işlerin tamamını yetiştirmek gerekiyor. Sıra size geliyor. Görevliyi hiç gözünüz tutmadı. Arkasına yaslanmış, ayaklarını uzatmış, yüzünüze bakmadan “Ne vardı?” diye soruyor. Vergi borcu ödeyeceğinizi söylüyorsunuz. Adam bir belge istiyor. Şivesi de bozuk. Devlette çalışanların şivesini düzeltmeleri gerektiğini düşündüğünüzden sinir katsayınız artıyor. Neyse, sakin kalmalısınız. Yanımda getirmedim. Kimlik numaramdan sistemde görebilirsiniz, deseniz de adam oralı değil. Git o belgeyi getir, deyip sıradakini çağırıyor. Ya kardeşim, bi dakka, orada bilgisayarda görebilirsiniz belgeyi, neden yokuşa sürüyorsunuz işi? Ben senin kardeşin değilim, git belgeyi getir. Ya, acelem var. Beş yere gitmem gerekiyor. Bana ne kardeşim. Yapmak zorundasın işimi. Yapmıyorum. İşler kötüye gidiyor. Birileri araya girmeye çalışsa da sabah park konusunda hazırladığınız yumruk görevlinin çenesinde patlıyor. O da boş durmuyor. Boynunuzu tırmalıyor. Yaka paça yerlerde yuvarlanıyorsunuz.
Polis geliyor, karakol, hastane, karakol, nezarethane, mahkeme… Neyse ki yargıç insaflıymış. Bayram öncesi atmadı sizi içeriye. Akşam evde morluklarınızla, işlerinizin yapılamamasının getirdiği üzüntü ve sıkıntıyla kanepede oturuyorsunuz. Eşiniz ve çocuklar sessiz. Gülmekle ağlamak arasında gidip geliyorlar.
Peki, bugün ne oldu?
İşiniz görülmedi. Görevli görevini bırakıp hastaneye, karakola ve mahkemeye gittiği için sonra gelenlerin işleri de aksadı. Kurum da bir çalışanını kaybettiği için zarara uğradı. Herkes kırık dökük bayram tatiline girdi.
Aynı olay başka türlü gelişseydi nasıl olurdu? Bir deneyelim.
İletişim başladı ve tıkandı. İşi yokuşa sürülen kişi sessiz kaldı. Sinirli bir şekilde oradan ayrıldı. Devlete karşı güveni sarsıldı. Kurumlara karşı güveni sarsıldı. İşi yapılmadığı için mağdur hissetti. Evine mutsuz döndü ve mutsuzluğu çevresine yaydı.
Görevli ise görevini yapmadığı halde bir sorun yaşamadığı için daha da pervasızlaştı. Mutsuzluk yaymaya devam etti. Özgüveni arttı. İşler usulca kötüye gitmeye devam etti.
Üçüncü bir senaryo oluşturmaya çalışalım.
İşi yokuşa sürülen kişi önce bir nefes aldı. Düşündü. Sonra esprili bir şekilde konuştu. Görevlinin şivesinden nereli olduğunu tahmin ettiğinden biraz şive yaptı. Görevli ile bir bağ oluşturdu. Sonra işi ikna edici bir şekilde yumuşakça tekrar istedi. Görevli bundan etkilendi. Gururu kırılmayıp aksine okşandığı için işi yapmaya karar verdi. İş yapıldı. Şahıs mutlu olarak ayrıldı. Görevli de mutlu oldu. O olumlu iletişimin etkisi mesai boyunca sürdü. Sonraki kişilerin işleri de yapıldı. Herkes evine mutlu olarak döndü.
Buna sempatik kanal da diyebiliriz.
Peki, böyle mi olmalı. Tam olarak evet diyemeyiz. Çünkü görevliler işlerini yaparken insanlara yardımcı olmalı. İşlerini kolaylaştırmalı. Yanlış yapanlar cezalandırılmalı. Vatandaş hizmet alan olarak mutlu bir şekilde oradan ayrılırken kurumlarıyla ve devletiyle gurur duymalı. Ama önümüzde bir Türkiye gerçeği var. Her geçen gün işlerin daha da kalitesizleştiği, özenli davranışların, nezaketin, vicdanın azaldığı bir dönem yaşıyoruz.
Küsüp gitmekle, kavga dövüş etmekle ya da sempatik kanalla iş gördürmekle bir yere kadar gider.
Kurumlar ve kurallar işlemeli. Vatandaşın devletten hizmet alma seviyesi en üst düzeye çıkarılmalı. Çünkü devlet polis, asker, mahkeme demek değil sadece. Aynı zamanda vatandaşını huzurlu ve mutlu yaşatmanın yollarını bulan bir yapı olmalıdır.
Yine de kriz oluştuğunda diğerlerine göre sempatik yaklaşım kanalı iyidir, derim. Sağlıcakla…