“İşten artmaz dişten artar.” Diye, atasözü şekline getirilmiş dilimize dolanan sözde: Üretimin artırılması, işsizlik gibi kavramlar yan dallar olarak verilirken, dişten artar, önermesi usumuzu yakmaktadır.

Yani az ve sana önerilen yemek, yiyecek yenilmeli, beş kişini yemeği ile altı insan doymalı. İş yaparak, üretime başlamak, katılmak, o kadar önemli değil. Ben zavallı üreterek sana satarım.

Sen tasarruf ederek, sen beş ekmeğini korumaya bak. Bize gösteriş budalalığı kalır böylece. Kalori, vitamin gibi mevsimsel yiyecekleri aşerme harici getirmek götürmek yasak. Devlet sana söylüyor. “Tasarruf edin.” Tasarruf ettiğin kadarını da ben dolaylı olarak, dolaysız olarak ben zaten alıyorum. Siz açım, falan da demeyin. Toplanın da bağırın çağırın. Hiç olmazsa havanız gider.

Bakınız: 1850’lü yıllarda: Tek adam olan ve batının “Kızıl Sultan” dedikleri Abdül Hamit de kendi emrini “Hazine-i hümayun” Padişah Hazinesinden” yani padişahın yıllık bütçesinden; Fakir fukaranın yakacak giderini karşıladığını Biliyoruz. Bu da padişahın bütçesinden tasarruf edilmiş ve 50 bin altın para verilmiş. Ayrıca her yıl fakir çocukların sünnetinde kaç çocuk ise o kadar çeyrek altın takarmış.

Bugün Türkiye’de, geçici bütçesin bile tutmadığını söylüyorlar. Fakir fukaranın cebindeki üç beş kuruşuna göz dikmişler. Biz de gösterişten tasarruf olmayacağı anlaşılmaktadır. Abdul Hamit Han mutfak giderlerini de kısmış. Biz şimdilerde, uçak filosu ile ABD’lerine, onlarca çakarlı, 1600 motor üstü, modelli araçlara Almanya’ya yolculuk yapıyoruz.

                Ne ise canım. Var da yapıyorsunuz.

                Cumhura da yakışır canım!

                Yabancılardan borçlanılmasın.

                Üretim olsun canımın yesin

                Çünkü olursa fazla borç sarsılırız.

                Olmasın duyun-i Umumiye.

                Haydi selamlayalım Fukara düşünenleri…

                Bunlar anlamaz, bunlar bilmez diyenleri…