Dil dediğin şey yaşayan bir organizma gibidir. Değişir, dönüşür, zamanla yeni kelimeler kazanır, bazen de eski kelimeleri sessizce tarihe gömer. Ama bizim TDK, işi biraz fazla ciddiye almış gibi. Sürekli yeni kelimeler uyduruyor, eskilerini değiştiriyor ve sonra birden bire vazgeçiyor.
Bir bakıyorsun, ‘selfie’ yerine ‘öz çekim’ diyorlar, sonra kimse kullanmayınca kendileri de bırakıyor. Yahu biz halk olarak zaten kelimeleri kendimize göre şekillendiriyoruz, neden bu kadar zorlama?
Mesela ‘tişört’ yerine ‘üst gömlek’ önerisini hatırlıyor musunuz? Birkaç yıl önce epey güldüğümüz bir öneriydi. Ya da ‘key board’ yerine ‘tuşluk’ getirme çabaları? Gerçekten bu kelimeler günlük hayatta kullanılıyor mu? Halkın dilinde yer etmeyen kelimeleri laboratuvar ortamında üretip dayatmaya çalışmak, dilin doğasına aykırı değil mi?
Tabii ki Türkçe’nin yabancı kelimelerle dolup taşmasını kimse istemez. Ama çözüm, böyle yapay kelime üretmek değil, doğal akışına bırakmak. Dil zaten kendiliğinden ayıklıyor, kendi içinde yenileniyor.
Biz ‘bilgisayar’ gibi oturmuş sözcükleri severek kullanıyoruz ama ‘görsel şenlik’ yerine hâlâ ‘festival’ diyoruz. Neden? Çünkü bazı kelimeler yerleşmiş, pratik gelmiş, halk tarafından benimsenmiş.
TDK’nin en büyük problemi, değişimlerinin halkın konuştuğu dilden kopuk olması. Bir gün ‘yazılım’ derken, ertesi gün ‘betik’ kelimesini önerip sonra unutuyorlar. Bunun yerine gerçekten kullanılan kelimeleri tespit edip onların gelişimini desteklemek gerekmez mi? Dilin sahibi masa başında oturan birkaç akademisyen değil, sokaktaki insanlardır.
Özetle, ey TDK! Dilimize sahip çıkalım, evet ama bunu yaparken halka rağmen değil, halkla birlikte yapalım. Kelimeleri zorla değiştirmeye çalışmak yerine, halkın gerçekten benimsediği terimlere odaklanalım. Yoksa ‘üst gömlek’ gibi garabetlerle daha çok dalga geçeriz!