Deve deyince aklımıza ilk olarak kervanlar, çöller ve bitmeyen yol gelir değil mi? Ancak bizim kültürümüzde yalnızca yol arkadaşı değil aynı zamanda dost, bereket ve dayanıklılık sembolüdür. Anadolu’da deve yalnızca yük için kullanılmamıştır.
Ya deve güreşleri Orta Asya’dan bu yana Türklerin yanında taşıdığı bir gelenektir. İki erkek devenin, dişi bir deve uğruna rekabeti doğanın mücadelesini şenliğe çevirmiş. Anadolu’da özellikle Ege ve Akdeniz’de deve güreşleri yerel halk tarafından hem seviliyor hem de takip ediliyor.
Deve güreşlerine baktığımızda halk tarafından sevilse de dönem dönem eleştirilere maruz kalmış, yasaklanması gerektiği savunulmuştur. Develerin korunması elbette güzel bir şey, onların yaşamına saygı duyulmalıdır.
Deve bizim için hep bir öğretmen gibiydi. Sabrı, dayanıklılığı ve azmini yaşamımıza soktular. ‘Deve kini gibi kin tutmak’ sözü bile vardır yaşamımızda. Anadolu insanı, deveden hayli bir ders çıkarmış, dostlukta sadakati, zor günlerde sabrı ondan öğrenmiştir.
Tarih boyunca deva bizim için yoldaş olmuş, dost olmuştur. Bugün güreş alanlarına gittiğinizde o heyecanı görünce güreşten çok tarihin bir parçası olarak görmek gerekiyor ancak develerin özgür olmasından da yanayım.
Deve, geçmişimizin bir parçası, kültürümüzün bir taşıyıcısıdır. Belki de biz de develer gibi zorluklara dayanıklı sabırlı ve sadık olmayı başarabilir değil mi?