Türk mitolojisinin zengin dünyasında ‘Umay’ denince aklımıza hemen sıcak koruyucu ve merhamet dolu bir tanrıça gelir.
Çoğumuz için Umay Ana, anne sevgisi, şefkatinin, kollayıcılığın, yaraların sarılıp gücün yeniden kazanılmasının simgesidir. Türk kültüründe anne figürü çok kutsaldır; ‘Ana’ dediğimizde içimizde bir sığınma hissi uyanır, tıpkı Umay’ın sunduğu güvenli kucakta olduğun gibi.
Umay, Türk mitolojisinde anneliğin, doğurganlığın, çocukların ve tüm canlıların koruyucusudur. Kadın, Türk toplumlarında, onun varlığı annenin kutsallığını, doğumun mucizesini ve kadınların yaşam veren doğasını yüceltir.
Eski Türklerde doğum yapan bir kadının yanına üç ok saplanırdı ki bu Umay’ın orada olduğunu, annenin ve bebeğin korunduğu simgeliyordu. O yüzden Umay yalnızca bir koruyucu değil, aynı zamanda kadının gücünü ve yeryüzüne yeni bir yaşam getirme kudretini temsil ederdi.
Bu önemli figürün aslında, Türklerin doğa ile olan yakın bağlarında gelir. Umay, doğanın kendisini gibidir, hem şefkatli hem de kudretli bir figürdür. Annelik dediğimiz kavram da öyle değil mi zaten? Annenin içindeki o dev gibi koruma isteği, çocuğunun üzerine titreyen bir kartal edasıyla göz kulak oluşu… Aynı Umay gibi anne de hem şefkatin hem de gerektiğinde büyük bir gücün simgesidir.
Umay Ana’nın etkisi annelerimizin günlük yaşamımıza kattığı küçük ayrıntılarında da görülür aslında. Bir annenin sevgisini hazırladığı yemek, sabah okula giderken arkamızdan ‘dikkat et’ diye seslenmesi hastalandığımızda uykusuz geçen geceleri… Türk kültüründe anne figürü, Umay Ana’nın her bir özelliğini taşıyan bir simgedir.
Umay’ın bizde uyandırdığı o sıcaklık, çocukluk anılarımızın, anne kucağının güven dolu anısının içinde saklı. Her birimizin Umay Ana’sı olan, bizden asla elini çekmeyen annelerimiz, belki mitolojideki gibi kahramanlara yardım eden büyülü bir varlık değil ancak yüreğimizde birer efsane…
Umay’ı anlamak ve bilmek, anneliği bilmektir…