Dinle, dinle de, her şeyin nasıl geliştiğini anlatayım sana. Akıl sağlığımın son derece normal olduğunu sen de görecek ve duyacaksın böylece. Bu fikir aklıma ilk nasıl düştü, inan ben de bilmiyorum. Yaptığım şeyin hiçbir nedeni yoktu. O yaşlı adamdan nefret etmiyordum severdim onu hatta. Beni incitecek hiçbir şey yapmamıştı da. Parasında da gözüm yoktu. Sanırım sorun gözündeydi. Gözü bir akbabanınki gibiydi hayvanlar ölürken bekleyip izleyen, sonra da cesetlerinin üzerine çöküp yemek için parça pinçik eden o korkunç kuşun gözü. Yaşlı adam o akbaba gözüyle bana baktığı zaman o buz gibi his sırtımda bir aşağı bir yukarı gezinir, kanımı dondururdu. En nihayetinde adamı öldürüp o gözü sonsuza dek kapama kararı aldım işte! Her gece saat 12’de kapısını usulca açtım. Kapı yeteri kadar açıldığı zaman içeriye önce elimi sonra başımı uzattım. Elimde üzeri bezle örtülü bir ışık vardı böylece ışığım belli olmayacaktı. Girince sessizce durdum odada. Sonra dikkatlice örtüyü kaldırdım, çok azıcık, o aralıktan sızan ince minicik ışık huzmesi gözünün üzerine düşüyordu. Yedi gece boyunca yaptım aynı şeyi, yedi uzun gece, tam gece yarısı. Her denememde göz kapalıydı, bu şekilde öldüremezdim ki onu! Yaşlı adama kastım yoktu sonuçta, benim derdim o gözdü, Şeytani Göz. Korku Hikayeleri Usulca, milim milim örtüyü kaldırdım, ta ki ufacık minicik bir ışık lambadan çıkıp ‘’O’’ na, akbaba gözüne düşene kadar! Bu defa açıktı hem de sonuna kadar, bana baktıkça öfkem yükseldikçe yükseldi. Adamın yüzüne dikkat edemiyordum artık. Sadece o koyu mavi göz vardı görebildiğim ve damarlarımda akan kan bir kez daha buza dönmüştü. İşitme yeteneğimin olağanüstü derecede güçlendiğinden söz etmiştim size değil mi? Hızlı, alçak ve yumuşak bir ses çalındı kulağıma duvardaki saatin sesini andırıyordu. Bu ihtiyarın atan yüreğinin sesiydi. Çok sessiz durmaya gayret ettim. Ama ses gittikçe güçlendi. Adamın korkusu git gide artıyor olmalıydı. Ses güçlendikçe bendeki sinir de çığ gibi büyümeye başladı. Artık sinirden çok daha fazlasıydı. O sessiz gecede, karanlık ve sessiz yatak odasında sinirim artık korku haline gelmişti. Yürek öylesine sesli atıyordu ki birileri duyacak diye endişelenmeye başlamıştım artık. Zaman gelmişti artık! Odaya ‘’Öl! Öl!’’ diye bağırarak daldım. Adamın üzerine atıldığımda korku dolu çığlığı basmıştı, yatak örtülerini başına sıkıca bastırdım. Yüreği hala atmaktaydı ama başarının artık yakın olduğunu bildiğim için gülümsedim. Dakikalarca atmayı sürdürdü yürek ancak sonunda durdu. İhtiyar ölmüştü. Yatak örtülerini üzerinden çekip kulağımı yüreğine dayadım. Ses yoktu. Evet. Ölmüştü! Bir kaya gibi ölüydü. Gözü artık beni rahatsız edemeyecekti! Polisleri içeri buyur ettim. Çığlığın benim uykumda çıkardığım ses olduğuna ikna ettim onları. Yaşlı adam gitti dedim köyden bir akrabasını ziyarete. Tüm evi gezdirdim, her yeri arayabileceklerini söyledim. En son yaşlı adamın odasına götürdüm onları. Bir oyun oynarcasına oturtup konuşmaya teşvik ettim. Sakin ve umursamaz tavrım polislerin hikayeme inanmasını sağlamıştı. Oturup benimle arkadaşça konuşmaya başladılar bu yüzden. Aynı sakinlikle konuşmamı sürdürsem de bir süre sonra gitmelerini istedim içimden. Başımda bir ağrı vardı, kulaklarıma da tuhaf bir ses geliyordu bir yerlerden. Daha fazla, daha hızlı konuşmaya başladım sesi bastırmak için. Ama ses daha da berraklaştı. Onlar durumdan habersiz konuşmaya devam ediyorlardı. Yok! Duymuşlardı! Emindim. Biliyorlardı! Şimdi oyun oynama sırası onlardaydı. Dayanabileceğimden çok daha fazla acı çekmeye başladım, hem gülmelerinden hem de şu lanet sesten. Daha sesli daha sesli! Daha fazla katlanamadım. Yere işaret ederek ‘’Evet! Evet onu öldürdüm. Tahtaları kaldırınca göreceksiniz! Öldürdüm onu. Ama neden durmuyor yüreği?! Neden atıyor hala!?’’