On gün içinde on yerleşimi kapsayacak olan gezimi önceki yazımda Hattuşaş Antik Kentine verdiğim önemden dolayı Anadolu Tarihinin merkezine seyahat olarak adlandırmıştım.
Fakat bu ilk durak gezeceğim alanın tamamını kapsamadığı gibi bu gezinin asıl nedeni ve son durak olan Karayazı’nın Zorova köyüne de çok uzaktı.
Gezecek olduğum yerler sırasıyla Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Karayazı, Muş, Bingöl, Elâzığ ve Kayseri idi. Bu bölge güneyde Güneydoğu Anadolu’ya kuzeyde Karadeniz bölgesine dayanırken yarısı İç Anadolu, yarısı Doğu Anadolu Bölgesinde kalıyordu. Ayrıca 26-45 doğu boylamları arasında kalan Türkiye’yi 35 derece doğu boylamının doğu ve batı diye ortadan ikiye böldüğü düşünülürse gezeceğim bölge ortanın doğusunda kalıyordu. Bu yüzden gezeceğim bölgeyi Anadolu’nun orta doğusuna seyahat olarak adlandırdım.
Tamam, nasıl adlandırdıysan adlandırdın… Bundan bize ne? Ne diye enlem boylam vererek uzun açıklamalara giriyorsun. Bir an önce sadede gel, diyebilirsiniz. Fakat Ortadoğu sözcüğü dünyanın sömürü alanı olup kültürel ve yönetsel açıdan bir çağdışılığı simgelediği için benim sözünü ettiğim Anadolu Ortadoğu’sunun, bu dünyanın Ortadoğu’su ile ilgili olmadığını ortaya koymak için açıklamayı uzattım. Yani bu Anadolu coğrafyasına göre yapılmış tamamen coğrafi bir tanım olup sosyal ve kültürel bakımdan Anadolu’nun genelinden farklı değildir. Özelde bir fark aramak gerekirse buralarda bizim sosyal murakabe dediğimiz mahalle baskısı biraz daha fazla olmalı ki, bu bölgede insanlar hala birbirine daha çok güveniyor.
Bence insanların birbirine güvenmesi çok önemli bir durum. Çünkü güven duygusu korku duygusundan kaynaklanan baskı duygularını öteleyerek kin ve nefret gibi kötümser duyguların da önünü kesmektedir. Bir sosyolog toplumda güven duygusunun insan ve toplum üzerine etkilerini ele alacak olsa sanırım bundan birkaç tane kitap bile çıkabilir. Ben bunun önemini ilk kez İran’da fark etmiştim. Çünkü ben Türkiye’de arabama tanımadığım bir yolcuyu almaktan korkarken İran’da otel sorduğum herkes “Ne yapacaksın oteli, konuğum ol” demişti. Bizde bu duygu ellili, altmışlı yıllarda kalmış ve unutulmuş olduğu için İran halkının bu davranışı beni şaşırtmıştı.
Bu kez de aynı şaşkınlığı Erzurum’da yaşadım. Hediyelik bir şeyler aldıktan sonra kredi kartımı otelde unutmuş olduğumu fark edince kuyumcu, “Kartımı otelde unutmuşum. Bunlar kalsın, kartımı getirip alırım” dedim.
Sarraf: “Tamam al götür, kartı getirip çektirirsin” dedi. Doğrusu bu güven duygusu beni çok duygulandırdı.