Aile sağlığı hekimleri 2-6 Aralık tarihleri arasında tüm Türkiye’de grev kararı alınca olayın nedenlerini ve vatandaş olarak beni –yani vatandaşı- ilgilendiren yönlerini basitçe de olsa bir araştırma gereği hissettim. Önce Google’la aile hekimliği nedir diye sordum. Yanıt: “Çocuk, genç ve yaşlı tüm bireylere hem koruyucu hem de tedavi edici sağlık hizmetleri sunan bir tıp uzmanlık dalıdır” diyor.
Bu sisteme ne zaman geçildi diyorum, yanıt Türkiye'de 2010 yılı itibarıyla tüm sağlık ocakları, aile hekimliği birimine dönüştürülerek aile hekimliğine geçilmiştir. Aldıkları eğitimi soruyorum “iç hastalıkları, kadın hastalıkları - doğum, çocuk sağlığı ve hastalıkları, psikiyatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, acil tıp, dermatoloji, seçmeli (genel cerrahi, fizik tedavi ve rehabilitasyon, nöroloji) branşlarında belirli sürelerde rotasyon yaparak temel hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki bilgileri edinerek, üç yıllık bir eğitimden sonra uzman hekim olurlar” diye yanıtlıyor. Görevlerine bakıyorum teşhis ve tedavi dışında koruyucu sağlık hizmetleri alanında o kadar görev yüklenmiş ki yazımı makale boyutlarının ötesine taşıyacağı için bunların ayrıntısına girmiyorum. Ama sonuç olarak kısaca “amaç bireyin sağlık düzeyini yükselterek daha sağlıklı bir topluma ulaşmak, Bireyleri sağlık konusunda bilinçlendirerek kendi sağlıkları konusunda söz sahibi olmaları ve kendi kararlarını vermelerini sağlamak” denilmiş. Devlet ne veriyor diye bakıyorum. Devlet belli bir maaş üzerinden hekimle anlaşma imzalıyor. Hekim bu maaşına ek olarak sorumlu olduğu hasta sayısına göre (hasta sayısı 4000’den 3500’e indiriliyor) hasta başına bir ücret alıyor. Devlet bundan sonrasına karışmıyor. Hekimler 657 Sayılı yasaya tabi olmayan çalışanların maaşlarını ve işletmenin kira dahil tüm masraflarını aldıkları bu maaştan karşılamak zorunda kalıyor. Yani görev yaptıkları binaların kirası, bakımı, elektrik, su, çevre ve diğer tüm vergileri ısıtması soğutması ve aklınıza gelebilecek tüm masrafları orada çalışan hekimlere ait. Bu yüzden zaten zor koşullarda hizmet verdiklerini belirten aile hekimleri 1 Kasımda yürürlüğe giren “Aile Hekimleri Uygulama ve Ödeme Sözleşmesi Yönetmeliği” ile hem kendilerinin ve hem de vatandaşların mağdur edildiğini ileri sürerek grev kararı almış ve uygulamaktadır. Bu yeni sözleşmeye göre mağduriyetlerine ve dolaysıyla grev nedenlerine bakıyorum, Hekimsen Sendikasının açıklamalarına göre mağduriyet ve grev nedenleri özetle şöyle:
1-Hekimlerin reçete özgürlüğü 3 grup ilaç nedeniyle ellerinden alınmaktadır. Oysa Tıbbi Deontoloji nizamnamesinde açıkça belirtilmektedir ki, ilgili ilaç gruplarının yazılmasından imtina etmek suç sayılabileceği gibi, gerekmediği halde bu ilaçları yazmak da suç teşkil etmektedir
2- Ayrıca, bu ilaç gruplarının sayısının sonradan artırılmasının önünde de hiçbir engel yoktur. Ayrıca, bir hastanın uzun süre kullanması gereken bir ilacın tek kutu olarak yazılması poliklinik sayısını arttıracak ve gereksiz kuyruk oluşturacaktır.
3-Karar,Tıbbi Deontoloji Nizamnamesine aykırıdır. Madde 6: Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiçbir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket eder. Tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviyi tayinde serbesttir.
4-Sözleşme feshi ile alakalı maddeler aile hekimlerinin iş güvencesini tamamen tehdit altına alacak, idareciler tarafından mobbing unsuru olarak kullanılabilecek sonuçlara sebep olabilecektir.
5-Hastane başvuruları aile hekimlerinin müdahale edemediği bir durumdur. Buna rağmen başvuru artışı durumunda teşvik kesintisi tehdidi getirilmiştir.
6-Bir hasta her gün gelse bile bakma zorunluluğu varken, çeşitli nedenlerle hiç başvuru yapmamasından dolayı hekimlerin sorumlu tutularak kesinti yapılması kabul edilebilir bir durum değildir.
7- Hasta memnuniyet puanı uygulaması tamamen popülist bir politikanın ürünüdür vs.
Bunların vatandaşı ilgilendiren bölümü ise vatandaşın bazı ilaçları yazdıramaması, aile hekimi raporlu veya izinliyse diğer bir aile hekiminden poliklinik hizmeti alamayacak olması, misafir hasta olarak il içinde hizmet alamaması gibi durumlar var. Ama bence en önemlisi benim aile hekimine güvenimin sarsılmasıdır. Çünkü işyeri açma ve giderlerinin hekimlere yüklenmesi hekimlerin birinci önceliğinin buraya kaymasına, hekimin sağlıktan önce sağlık hizmeti vereceği işletmeyi düşünmesine neden olacaktır. Ve işte hekimlerin çalışma ortamı düzgün değilse birinci derecede hastaya odaklanamıyorsa bu çalışmaların sağlık hizmetini ciddi biçimde etkilememesi olanaksızdır. Yani benim hekimimin önceliği, ocağın mali ve işletme sorunları değil benim sağlığım olmalı ve devlet vatandaşına bunu sağlamalı diye düşünüyorum.