Orman kanunu nedir?
Orman Kanunu herhangi bir müdahale olmadan doğa yasaları dediğimiz yazısız, yargısız ve acımasız sert kuralların geçerli olduğu ortam demektir. Yani doğal bir orman ortamının kuralları demektir. Burada hak ve adaletin temeli güçtür. Yanı orman kanununun birinci ve tek maddesi vardır.
“Güçlü olan kazanır.”
Buna göre en güçlü olan ormanın kralıdır. Ormandaki diğer canlılar için de genel kural “Gücü, gücü yetenedir.” Yani tilkinin tavşanı yemesi hak olduğu gibi büyük bir ağacın altında kalan diğer bitkileri baskılaması ve onların yaşam hakkını elinden alması da haktır. Ormanın kanununda hak ve hukukun temeli güçtür. Klandan aşirete, aşiretten devlete, devletten demokrasiye ve çağdaş hukuk kurallarına doğru bir gelişme gösteren insan toplulukları ise orman kanunlarını insan haysiyetine yakıştıramadığı için önceleri küçük gruplar geçmiş deneyimlerin verdiği derslere dayalı gelenek görenek denilen sözlü kurallar oluşturup bu kurallara uyulmasını toplum baskısı yoluyla sağlamaya çalışmıştır. Daha sonra daha büyük gruplar bu ortak davranış kurallarını yazılı yasalar haline getirmiş, çağdaş devlet ise bu kuralların millet temsilcileri tarafından millet adına konulmasını ve o toplumda yaşayan herkesin bu kurallara uyması koşulunu getirmiştir. Yani insan topluluklarında gücün yerini hak almış, aslanların kralların yerini ise hukuk almıştır. Ahhhh! Ama, lakin, çünkü, fakat bu işler her zaman kökünden sakat bir durum sergilemektedir. Balık baştan kokmakta ve içinde yaşadığımız doğanın kendi yasaları her zaman baskın gelmekte, BEN duygusu azgın benler, ben aslanım, ben kralım diye ortaya çıktığı zaman devletlerin kurduğu hukuk sistemleri bunları önlemeye yetmediği gibi, hukuk bunların çıkarlarına uydurularak temeli güç olan orman kanunu maalesef insan topluluklarında da geçerli olmaktadır. Çünkü doğal işleyiş eşitliğe terstir. Doğa ile baş etmek için ise sıradan insanların çok bilinçli sıra dışı güç sahiplerinin ise ahlak ve vicdan sahibi olmaları gerekmektedir ki, maalesef insanların ben duygusu çıkarlar karşında azarak ahlak ve vicdan duygularına baskın gelmektedir. Yani doğanın tek bir yasası vardır ve o da GÜÇTÜR. İnsan olmak doğanın ve doğalın dışında bir durum değildir. İnsan da doğal bir varlıktır. Onun için doğa yasalarına tabi olmak zorundadır. Yani doğada herkes gücü kadar vardır. Yani temel kural güçtür. Yani patron her zaman haklıdır. Yani insana düşen görev Ulu’l Emr’e (emir sahiplerine) itaattir. Yani dünyada her şey döner dolaşır doğala döner. Ve işte doğal orman kanunu budur.
Örneğin bir peygamber bir din getirir. Toplumda bir reform, bir düzeltme yapar. Ama en kısa sürede bu eşitlikçi kurallar güç sahiplerince haksızlık gibi algılanarak amacından saptırılarak doğala döndürülür. Çünkü doğada hiçbir şey eşit değildir. Ya da her şey ancak kendine eşittir. Bu yüzden dünyaya 120 binden fazla peygamber gönderildiği belirtilmektedir. Bir Atatürk çıkar, güçlülerin çıkarlarını koruma esasına dayalı gücünü saltanattan alan sistemin yerine gücünü halktan alan bir cumhuriyet getirir. Cumhuriyet güçsüzlerin gücü, kimsesizlerin kimsesi olacak der. Halk haklarına sahip çıkmayı beceremez ise hakları yine güçlülerin tarafına kayarak doğa yasaları cumhuriyeti tekrar saltanata döndürür. Parlamentomuzun milletimiz için yapmış olduğu ve uygulamasını hükümetlere yargılamasını yargıya bıraktığı bizim ORMAN KANUNUMUZ ne kadar doğal orman kanununa ne kadar insan toplulukları için yapılan hak ve adalet temelli eşitlikçi kanunlara uygundur? Uygulamada uygulanan HUKUK, hak temelli bir hukuk mudur, yoksa güç temelli bir orman hukuk mudur? Bunlara yarınki yazımda değineceğim.