6831 Sayılı Orman Kanunumuz:

Bizim 6831 sayılı orman kanunumuzun 1. Maddesinde orman ve orman alanları ile orman sayılmayan alanlar açık ve net biçimde şöyle tanımlanmış.

Orman alanı: “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.”

Ben Tarih coğrafya öğretmeniyim. Hukukçu değilim. Ama, başka gizli anlamları yok ise Orman Kanunu’nun bu birinci maddesinden benim anladığım iki farklı durum var.

1)      Doğal olarak yetişen ağaç ve ağaççık topluluklarının olduğu yerler tartışmasız ormandır. Çok doğru.

2)      Fakat emek ile yetiştirilen ağaç ve ağaççık topluluklarının olduğu yerler ise açıklamaya muhtaçtır. Burada emek ile yetiştirilen ağaç ve ağaççıklardan kasıt olarak ben, orman idaresinin ağaçlandırma yaptığı yerleri anlıyorum. Yani vatandaşın ağaçlandırdığı bağını bahçesini kapsamamaktadır.

6831 sayılı Orman Kanunumuz zaten bunu da açık ve net biçimde belirlemek için orman sayılmayacak yerleri A’dan K’ya kadar fıkra fıkra açıklamış. Bu açıklamalara göre Orman sayılmayacak yerler şöyle belirtilmiş.

A)     Sazlıklar; B) Step nebatlariyle örtülü yerler; C) Her çeşit dikenlikler; Ç) Parklar;

D) Şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisinde bulunan eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler,

E) Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler; (Örneğin turunçgil, nar, elma ormanda doğal olarak yetişmez)

“F) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halindeki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,

G) Orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,”

H) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;

İ) Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar.

J) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler;

“K) Orman sınırları dışında olup, alan büyüklüğüne bakılmaksızın sahipli arazilerde, ekim ve dikim yolu ile yetiştirilen her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,” ORMAN SAYILMAZ demektedir.

Şimdi Çıralıdaki yerleşim yeri ve tarım arazisi olarak kullanılan ama orman olarak tanımlanan yer yukardaki orman tanımlarına mı yoksa orman sayılmayacak yerlerin tanımına mı uymaktadır. Evet ben hukukçu değilim dedim, ama okuma yazması olmayan bir çobana bile okusanız bu koşulları, “Burası orman olamaz” diyecektir. Neden derseniz:

1)Arazide kendiliğinden doğal olarak yetişmiş ağaç ve ağaççıklar değil vatandaşın bağı, bahçesi, serası vardır. Yani orman sayılacak doğal olarak yetişmiş ağaç ve ağaççık yok.

2) Orman olarak tanımlanan alan vatandaşın evinin işyerinin bağı bahçesinin bulunduğu bir yerleşim alanıdır

3) Osmanlıdan bu yana sahipleri tarafından özel mülk olarak tarımsal amaçlı kullanılmaktadır.

 Orman olarak tanımlanan arazinin orman olmadığı ya da çok eskiden orman ise bile orman vasfını kaybettiği, Orman idaresi tarafından da kabul edilerek 6831 Sayılı Orman Kanunun 2. Maddesinin B bendine dayanarak 1989 senesinde ormandan çıkarılmıştır. Yani orman vasfını kaybettiği için ormandan çıkarılan bir bölge yeniden orman vasfı mı kazanmış ki, yeniden ormana döndürülmüştür. Belli ki orman idaresinin bu çelişkili kararının altında yatan bir neden olmalı ki, burada ta o zamanlardan günümüze uzanan bir rant kokusu vardır.

Orman kanunun 2. Maddesinin A ve B fıkraları şöyledir.

A) Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler, (Tam da Çıralıyı tarif ediyor)

B) 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; su ve toprak rejimine zarar vermeyen, orman bütünlüğünü bozmayan, tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (Antepfıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim sahaları. Orman alanı olmaktan çıkarılır diyor.

Görüldüğü gibi 6831 Sayılı Orman Kanunu, gerçek orman yaşamının içindeki canlıların doğal orman kanunundan farklı olup hem doğayı ve hem de insanı korumayı amaçlarken, arazinin en verimli bir biçimde kullanılmasını da gözetmektedir.

Ve Çıralı ’da yapılması gereken yıkım değil, Orman Kanunu’nun 2. Maddesinin B bendine göre bilim ve fen bakımından ya da her bakımdan orman vasfını kaybetmiş içinde tarım ve turizm hizmeti verilen köy yerleşim alanı haline gelmiş yerlerin ormandan çıkarılıp hak sahiplerine verilmesidir. Bu suretle hem vatandaş mağdur edilmemiş ve hem de gayri safi milli hasılaya katkı sağlanmış olur. Yıkım ise hiçbir şey kazandırmaz, milli serveti yok etmek milli gelire sağlanan katkıyı engellemek olur.

Peki o zaman akıl ve bilime dayalı insani orman kanunumuz ne zaman ve nasıl doğal orman kanununa dönüşüyor? Bunu da gelecek yazımda anlatacağım.