Bugün biraz geçmişe gitmek istiyorum. Biraz Anadolu’nun içine ta kalbime gitmek istiyorum.

Tarih boyunca bazı simgeler vardır ki zaman ve mekan onları sürekli yeniden yorumlar, değiştirip dönüştürür. Kybele ya da Kibele de bu simgelerden birisidir.

İlk çağlardan itibaren Anadolu’nun bağrında bir ana tanrıça olarak doğan Kybele yalnızca bir inanç figürü değil aynı zamanda doğanın ve bereketin simgesi olarak kabul görmüştür. Onun öyküsü bir tapınma öyküsü değil,  aynı zamanda insanlık için de kendini ve çevresini algılama biçiminin de aynası olmuştur.

Kybele Anadolu’dan çıkmış bir tanrıçadır.  İlkçağ toplumlarının anaerkil yapılarında, Kibele doğanın dişil gücünü, yaşamın döngüsü ve toprağın bereketini temsili olmuştur.

Kybele'nin bu saf ve güçlü imgesi, zamanla farklı medeniyetlerin etkisiyle yeni anlamlar kazanmış özellikle Helenistik dönemde Kybele, Yunan panteonuna bütünleşmiş olarak karşımıza çıkar o da Artemis’tir.

Modern dünyaya geldiğimizde ise Kibele'nin değişimi, geçmişin mitolojik figürlerinin nasıl modern anlatılarla yeniden canlandığının bir örneği haline gelmiştir. Kybele günümüzde kadın hareketlerinin içinde yer almış, biçimlenmiştir.

Ana tanrıça, yalnızca doğurganlığın değil, aynı zamanda kadın gücünün, bağımsızlığın ve doğa ile uyumlu bir yaşamın da bir simgesi anlamına gelmiş, günümüzde üretkenliği ile dikkat çekmiştir.

Karşımıza bir soru çıkıyor. Kybele'nin bu dönüşümü, onu özü itibariyle anlamaktan bizi uzaklaştırıyor mu? Kybele'yi sadece bir ilk örnek ya da çağdaş bir simge olarak görmenin ötesinde, onu tarihsel bağlamında da ele almalıdır.

Anadolu'nun zengin kültürel mirasını hatırlamalıyız gerekiyor çünkü Kybele, yalnızca bir tanrıça değil, aynı zamanda bu topraklarda yaşayan insanların doğa ile kurduğu ilişkinin, toplumsal yapılarının ve dünyayı algılama biçimlerinin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Kybele'yi anarken, onun geçmişten günümüze uzanan bu dönüşüm yolculuğunda taşıdığı anlamları derinlemesine düşünmek gerekiyor. Çünkü Kybele’nin değişimi, yalnızca eski ve kökleşmiş bir tanrıçanın değil, insanlık tarihinin ve kültürel dönüşümün bir aynası olmuştur.