Bir ülke için yol ve ulaşım ne denli önemli ise kent içi ulaşım ondan birkaç kat daha önemlidir. Sizin şehriniz dünyanın en güzel ikliminde, en zengin ve doğası en güzel bir şehir bile olsa ulaşım görevini yapamıyorsa ne güzelliği ne zenginliği ne de iklimi ile insanları mutlu edemez. Sabah kalkınca öğrenci okuluna, işçi iş yerine, memur dairesine zamanında ve rahat bir biçimde gidemiyor ve ulaşım işkenceye dönüşüyorsa, şehrin güzel ve olumlu özellikleri kaybolup gider.
Hani coğrafya kaderdir denilir ya… Bazı ketlerin kuruluş yeri ulaşımı zorlaştırır, bazıları ise kolaylaştırır. Bir şehir için ulaşımı kolaylaştıran en önemli faktör su yollarının olmasıdır. Su yolunun olması bir şehir için en büyük şanstır. Dünyada en ucuz ve en büyük taşıma sistemleri su üzerinde yapılmaktadır. İkinci sırada demiryolu, üçüncü sırada karayolu taşımacılığı gelir. Havayolu en pahalısıdır.
Bugün denizlerden binlerce kilometre içerideki Sibirya kentlerinde yolcu taşımacılığı büyük oranda demiryolu ile yapılırken yük taşımacılığının hemen tamamına yakını nehir gemileriyle yapılmaktadır. Sibirya’nın ortasında çok güzel bir şehir olan İrkutsk’ta, en çok dikkatimi çeken şey limanları olmuştu. Bir deniz gibi kentin her tarafına dağılan Angara Nehrinin her koyunda her kıvrımında limanlar ve çok büyük gemiler vardı.
İrtiş de devasa bir nehir ve Kazakistan’ın Semey, Pavlador kentlerinin limanı olup Omsk şehrinde bir iç deniz gibi kıyılarında devasa limanları, adaları ve ince kumlu plajlarıyla suya girenler Antalya’nın Lara plajlarından daha kalabalık görünüyordu. Sibirya’da Yenisey’i ortasına alan Novosibirsk ise Rusya’nın üçüncü büyük şehridir ve en önemi işlevi su yolu taşımacılığıdır. Roterdam Avrupa’nın en büyük limanıdır. Çünkü buradan yüklenen mallar, nehirler ve bunların kanallarla birbirine bağlanmış olması yüzünden Avrupa’nın ortalarına dek iletilmektedir.
Öyleyse niye Antalya’da denizden faydalanmak yıllarca kimsenin aklına gelmemiş? Normal bir otobüs büyüklüğündeki deniz otobüslerindeki başarısızlık nedeniyle Antalya açık denizdir ulaşıma uygun değildir diyenlere derim ki, Akdeniz bir iç denizdir okyanuslarda bile deniz ulaşımı yapılırken Antalya’da neden yapılamasın? Doğru dürüst büyük gemiler alınırsa yapılabilir. Ve bu Antalya’nın ulaşımını rahatlatmak açısından en büyük ihtiyaçtır.
Çünkü Antalya trafiğini güney kuzey yönünde çevre yolları büyük ölçüde rahatlatmaktadır. Sorun doğu-batı yönündeki trafiğin şehir merkezinden geçmek zorunda kalmasıdır ki bu deniz yoluyla çözülebilir. Batıdan gelen araçlar Aksu nehri ağzından alınarak Sarısu’ya; Sarısu’dan alınanlar Aksuya büyük gemilerle taşınırsa şehir trafiği rahatlar. Bu araçlar şehir içinde bir saate yakın bir süredeki yakıt parasını ve hatta belki de daha ucuzunu gemiye ödeyerek stressiz bir biçimde geçerken şehir içinde de akan trafik nedeniyle ulaşım hızlanır ve yakıt masrafı büyük ölçüde düşer.
Örneğin her 15 dakikada, ya da yarım saatte Aksu’dan Sarsu’ya karşılıklı araba ve yolcu taşıyan gemiler neden olmasın. Denize dik uzanan caddelerin denizde bittiği yerlerde iskeleler, yolcuların asansörlerle çıktığı duraklar… Bu duraklardan insanların denize dik caddelerle, kentin iç kesimlerine dağılması gibi bir şeyler düşünülmüş müdür acaba?
Coğrafi anlamda ve dünya gerçeklerinde deniz kentlerinde hemen tüm önemli caddeler denize doğru uzanır. Çünkü yaşamın kaynağı, faaliyetlerin merkezi deniz ve kıyıdır. Oysa Antalya’da denizde hiçbir şey, hiçbir faaliyet olmadığından, önemli caddelerin hepsi de denize paralel uzanır.
Ne acıdır ki, dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olmasına ve iki milyonu aşan nüfusuna rağmen Antalya’dan deniz yoluyla, bırakın dünyanın önemli önemsiz başka bir kentine ulaşmayı, kendi ilçelerine bile deniz yoluyla ulaşamazsınız. Amatörce gezi gruplarını gezdiren yatlar ve balıkçı teknelerinin dışında öyle tarifeli seferlerle, Antalya’dan başka merkezlere yolcu taşıyan bir sistem de yoktur.
İlk çağlarda Roma ve hatta karadan Antalya’ya geldiği için bir deniz kültürü olmayan Selçuklular bile, Antalya’nın coğrafyasına uygun bir kentleşme politikası izlemiştir. Antik liman çevresi ve kale içi bunun en güzel göstergesidir.
Cumhuriyet Antalya’sı ise denize küsmüş, hatta denizle arasına, gökdelenlerden oluşan bir duvar örmüş, daha doğrusu sırtını denize dönmüş bir Antalya’dır. Ancak, örnek aldığı bozkır kentleşmesini de doğru dürüst başaramamış, her şey yolsuzluğa, kişisel ve siyasal çıkarlara feda edilmiştir.
Bu kente konumuna uygun ve coğrafi fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlayacak ve kolaylaştıracak bir planlama maalesef yapılamamış ve hatta sanırım bu durum hiç kimsenin aklına dahi gelmemiş gibidir. Bundan sonra ne kadar değiştirilebilir ne kadar düzeltilebilir bilemiyorum, fakat her şey bitmiş de değildir.
İstenirse, denizin üstünden yürüyerek, yani ulaşım denize indirilerek, kentin denizle barışma süreci başlatılabilir. Denize dargın bir Antalya’da her ne yaparsanız yapın, Antalya’nın doğasıyla anlaşamayacak, kaynaşamayacak, yapılanlar sırıtacaktır.