Kamuda tasarruf tedbirlerine ilişkin düzenlemeler içeren kanun Resmi Gazete' de yayımlandı.

Böylece kamuda birden fazla maaş uygulamasına son verilirken kamu kurum ve kuruluşlarının harcama ve uygulamalarının tasarruf tedbirlerine aykırı olması durumunda disiplin hükümleri devreye alınacak.”

Sanki israfı yapan halkmış gibi yine tasarrufa giden halk oluyor. Belediyelerin kentleri geliştirmek için yürütmeyi planlayacakları faaliyetlerin çoğu da tasarruf tedbirleri gereğince iptal ediliyor. Antalya’da bir belediye tasarruf tedbirleri gereğince pastaneden aldığı kurabiyeleri kendi aşçısına yaptırmaya başlarken İstanbul’da bir külliye çalışan sayısını arttırılıyor, aydınlatmasını güçlendiriyor, araçlarını yeniliyor. Bir mitinge katılacak olan partili milletvekili yanında 4 eskort aracıyla sahaya giderken toplu taşımada birbirinin üstüne binen toplumun refah düzeyini iyileştirmek adına yapılacak çalışmalarda tasarrufa gidiliyor.

‘Deprem bölgesindeki nüfusu azalan belediyelerin genel bütçeden alacakları payın azalması engellenecek’ diyen yönetim, hangi zihniyetle bir karara varıyor. Mantık bu işin neresinde. İnsanlar canını, insanlar annesini, babasını, kandaşını, yoldaşını kaybederken hangi akıl ki bu nüfusu azalan kente verilecek maddi desteğin hesabına düşüyor. 6 Şubat 2023’te yitip giden 53 Bin 537 vatandaşın acı kaybıyla kasaya kalan bütçe, kimi şahısların pembe panjurlu sarayının faturasını karşılıyor mu? Partili belediye başkanına halk soruyor, özel uçakla gittiğin Alman maçlarında harcanacak mazotun maliyetini hangi tasarruf tedbiri karşılıyor?

Siyasal İletişim dersinde bize hep sordular, ‘İyi bir lider nasıl olmalıdır?’ Şanlı tarihimizde birçok emsali var olmuş olsa da milli geçmişimiz pek çok yüksek şuurlu kahraman, vicdan sahibi liderler görmüş olsa da yaşım dolayısıyla ben göremedim. Tabii bu benim kendi görüşüm. Benim ideolojilerim, yaşadıklarım doğrultusunda oluşan kendi fikirlerim. Fikirler önemlidir. Fikirler bir toplumu baştan yaratabilecek bir güce sahipken bir diğer yandan bireylerce göz ardı edilebilecek kadar umursanmayabilir. Ben doğduğum yıldan beri aynı sirkte aynı cambaz imiş. Yahu bir evlat doğdu, çocuk oldu, genç oldu yetişti, topraklar alındı, topraklar satıldı, ama tek bir şey var ki o hiç değişmedi; bu vatan evladı yüzyıllar boyunca yönetilen değil yöneten oldu. Saygın büyüklerimiz, yüksek şuurlu kahramanlarımız bize bir karışı bin dünyaya bedel topraklarımızı, ebediyete ulaşacak Türklüğümüzü emanet etti. Senelerce saltanatın kendi çıkarlarını gözeterek kirli emellerini gerçekleştirecek maşa olarak gördüğü her karış toprağımızda saltanatı devirmişken, bugün de kimsenin tehditleri ile yönetilecek değiliz. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öz atası, kurucusu ve ebediyen başkanı Atatürk’ün ‘Şahsi meselemdir!’ dediği Hatay’da, Gaziantep’te kendine parmak sallayarak tehditler savuranın karşısında duran bu millet, sarıklı din tüccarlarının kendine ideoloji seçtiği ilticacı zihniyetin de karışışında duracak. Kendi çocuğu maddi yetersizlikler yüzünden okulu bırakmak zorunda kalırken kimsenin arap çölünde toz savurmasına müsaade etmeyecek. 100 yıl önce saltanatın kaldırılmasını kutladığımız bu topraklarda kimse sefa içince  kendi saltanatını sürdürmeyecek... Unutmasınlar ki biz saltanatı; ‘Mehmetçiğin karnında elmas var’ denilerek yarılan karınlarında uzuvları karıştırılan vatan evladının kanıyla, Menemen’de ‘İBRET-İ ALEM’ olsun diyerek vasıfsız tarikatlarca başı gövdesinden ayrılan Kubilay Öğretmenin yetim oğlunun gözyaşlarıyla, Kıbrıs’ta kalbi noksan edilene değin işkenceye maruz kalmasına rağmen vatanına ihanet etmeyen Cengiz Topel’in  ruhuyla, Basra’da toprak kaybetmeyi gururuna yediremeyip hususi silahıyla canına kıyan Süleyman Askeri ile… Biz saltanatı 100 yıl önce nefretle bu topraklara gömdük.