Dilin yapısında ve işleyişinde bulunan yaratıcı, özgün kelimelerin, zengin biçim ve niteliklerinin yok olması, anlatım yollarının zayıflaması ve dilin gerileme sürecine girmesi olarak nitelendirilen dil yozlaşması, özellikle teknoloji ve küreselleşmenin etkisiyle hız kazanıyor.
Günlük yaşamda Türkçe yerine İngilizce kelimelerin kullanımının yaygınlaşması, sosyal medya dilindeki kısaltmaların hayatımızda daha fazla yer edinmesi ve özgün ifadeler kullanımının azalması, Türkçe’nin saflığını tehdit ediyor. Dil, kültürü aktarırken geçmişten geleceğe köprü kuruyor; dolayısıyla dil zarar gördüğünde bu köprü de riske giriyor.
Günümüzde sosyal medya ağları, iletişimin merkezinde yer alıyor. Bireyler düşüncelerini, duygularını ve deneyimlerini kısıtlı karakter sayılarıyla ifade etmeye çalışırken ne yazık ki dilimizin zenginliği geri plana atılıyor. Türkçede yüksek sesle gülmek anlamına gelen "Laugh Out Loud (LOL)”, hemen geliyorum anlamına gelen "Be Right Back (BRB)", aman tanrım anlamına gelen "Oh My Good (OMG)" gibi İngilizce kısaltmaların kullanımı, her ne kadar hızlı iletişim sağladığı düşünülse de kendi dilimizin derinliğini ve anlamını yüzeysel hale getiriyor. Bu durum, genç nesillerin dil becerilerini olumsuz yönde de etkileyebilir. Türkçe’nin inceliklerini, deyimlerini ve zengin kelime dağarcığını kullanmak yerine, yabancı kelimelere ve kısaltmalara yönelmek, kimliğimizin bir parçası olan dilimizi zayıflatıyor.
Aldığımız göçlerle birlikte, Türkçe’nin yanı sıra diğer dillerin etkisine de dilimizde rastlamak mümkün. Farklı kültürlerden gelen kelimeler ve ifadeler, Türkçe’nin yapısını değiştirebilir mi bilmem ama özgünlüğünü hiç şüphesiz tehdit ediyor. Yeni gelen kültürel unsurlar; yerleşik dil normlarını ve değerlerini zorlayarak, dilin evrimini karmaşık hale getiriyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak ise toplumda dil bilincinin azaldığı ve kültürel yozlaşmanın hızla ilerlediği görülüyor.
Türkçe, tarih boyunca etkileşim kurduğu pek çok medeniyetin izlerini taşıyor ve bu zengin mirası korumak ise biz genç nesillere düşüyor. Özellikle genç nesil diyorum evet, özellikle genç neslin kendi dilini ve kültürünü sahiplenmesi için daha fazla teşvik edilmesi gerekiyor çünkü teknoloji çağının doğrudan içine doğan kesim olarak sosyal medya platformlarını ve teknolojiyi en aktif kullanan kesim genç nesil oluyor. Dolayısıyla kültürel etkileşimlerden en çok etkilenen kesim de yine genç nesil oluyor.
Okullarda, ailelerde ve sosyal ortamlarda Türkçe’nin doğru ve etkili bir şekilde kullanılması, en değerli miraslarımızdan biri olan dilimizin bizden sonraki kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol oynar. Ayrıca, Türkçe’nin kullanımını teşvik eden edebi eserlerin okunması, Türkçe müziklerin dinlenmesi ve dilin zenginliğini yansıtan filmlerin izlenmesi, dil bilincini artırabilir. Toplumun bir ferdi olarak her bir bireyin dilimizin gelişmesine katkıda bulunması halinde geçmiş ve gelecek arasındaki köprüyü güçlendirebiliriz. Unutmamalıyız ki bir toplumu millet yapan unsur dildir ve inanmalıyız ki toplumun kendi dilini koruması; kendi kimliğini ve kültürel mirasını koruması demektir. Aldığımız göçlerle birlikte gelen kültürel değişimler karşısında, Türkçe’nin özünü korumak için atacağımız her adım, dilimizi ve kültürümüzü gelecek nesillere daha sağlam bir şekilde ulaştırmamıza yardımcı olacaktır. Bu çaba, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur.