Bu kez sizlere ‘Salem’ diyarından olaylar geldim. Salem deyince aklına cadılar, mahkemeler ve o meşhur ‘cadı avı’ gelir.
Tarih derslerine kısa kısa bahsedilir belki ancak arka planda dönen o acılar hele ki insanlık tarihinde yer edinmiştir. 1692 yılında Massachusetts'teki küçük bir kasaba olan Salem'de yaşananlar, yalnızca o dönemin değil, günümüzde ders niteliği veriliyor.
Şimdi gelin o dönemi bir hayal edelim, küçük kasaba o dönemin insanları genç kızların sözde ‘tuhaf’ davranışlar sergiliyor. Titriyorlar, çığlık atıyorlar, yere düşüp kıvranıyorlar… O dönemde bunlar ‘iblis işi’ olarak kabul ediliyordu.
Bazıları yalnızca birkaç ad geçiriliyordu; büyücülük yapmakla, şeytanla işbirliği yapmakla itham ediliyorlar ancak işler hızla çığırından çıktı. Kasaba insanlar birbirine düşman oldu ve herkes herkesi cadı olmakla suçladı.
Bugünden bakınca, ‘Ne saçma!’ diye düşünebiliriz ancak o dönemde bilgi eksikliği, inançların körü körüne kabullenilmesi ve tabii ki insanların birbirine duyduğu güvensizlik, korkunun bir silah olarak kullanılmasına neden olmuş. Sadece Salem’de değil, dünyanın birçok yerinde buna benzer ‘avlar’ yaşandı.
Salem Cadıları aslında masum insanların öyküleri, zenginliği yüzünden iftiraya uğrayan çiftçiler, toplumdan dışlanmış yaşlı kadınlar, hatta hiç alakası olmayan çocuklar bile can verdi.
Peki, ne öğrendik peki bundan? Kişilere olan güvenin sarsılması, korkunun gücü ele geçirmesi ve akılcılıktan uzaklaştıkça canileşme gibi birçok neden birbiri sırasına giriyor…
Salem’in öyküsü bize yalnızca geçmişi değil, aynı zamanda bugünü de sorgulatmalı, birini suçlamadan bir düşünceye körü körüne bağlanmak, inanmak, biraz olsun düşünmek gerekiyor. Kimbilir, belki de kendi yaşamlarımızda fark etmeden birbirini cadı ilan edenlerden oluyoruz.
Her şeyin sonunda anlıyoruz ki Salem bizlere insanların ne kadar cani, bağnaz ve cahil olabileceğini gösteriyor.