Bilim insanlarının ortak araştırması dünyada yaşam belirtisi oluşurken önce bitkiler, sonra hayvanlar sonra da insanlar yer yüzünde yaşamaya başlamıştır. Bu üç canlının da yeryüzünde ortak yaşam hakkı vardır. Ne yazık ki bu yaşam hakkını sonradan yeryüzünde var olan insanlar sık sık çiğneyerek diğer canlılara zulüm ettikleri, yanı sıra onların yok olmasına da sebep olmaktadır.
Çağdaş ülkelerde bu asgari bir durumda olmasına karşın henüz evrimleşmesi tam oluşmamış 3. Dünya ülkelerinde canlıların yaşam hakkı yoktur. Oysa canlılar konuşur, tepki verir, korkar, üzülür hatta ağlayarak üzüntülerini belirtirler.
Kaliforniya Üniversitesi’nde bir gurup bilim adamı bitkiler konusunda bir deneyim yaparlar. Farklı bitkiler üzerinde yapılan deneyi 2 ayrı yerde denerler. 1. bitkiye her gün bir adam karşısına geçip ona küfreder. Bağırır, hakaret eder hatta bazen yapraklarını bazen dallarını kırar. Bir süre sonra bitki o adam karşısına geçtiği vakit. Bitki onu hisseder ve titreşim yaymaya başlar. Adeta imdat çığlıkları atar.
2. bitkiye ise her gün gelen kişi onunla konuşur, yapraklarını siler. Bakımını yapar. Hatta ona müzik dinletir. Bitki titreşime girer. Gelen titreşim diğerinden çok farklıdır. Bilim adamları 2. bitkinin sevgi ve mutluluk titreşimi salgıladığını açıklarlar.
Babam kasaptı. Bir eve kurban kesmeye gitmiştik. Mahallemize yakın olduğundan babam beni de yanına almıştı. Adak bir kuzuydu. Küçük yaşta ev sahibi tarafından büyütülmüş kınalı güzel bir kuzu. Kuzu büyümüş ve adak günü geldiğinde babam hayvanı yere yatırarak salavat getirip bıçağı hayvanın boğazına dayadı. Birden hayvan melemeye başladı. Tepkisiz bir şekilde meliyor ve babamın gözlerinin içine bakarak ağlıyordu. Babamla göz göze gelmişler, bakışıyorlardı. Öyle bir ses çıkarıyordu ki yalvarır gibiydi. Hayvanın gözünden akan sicim gibi yaşa dayanamayan babam ayağa kalkarak hayvanı doğrulttu. Mendilini çıkararak gözyaşlarını silerken bizi izleyen herkes bu diyaloğa ağlıyordu. Babam ‘’Ben bu hayvanı kesmem ve kesemem. Ya bana satın yaşadığı kadar yaşasın, ya da siz yaşatın’’ dedi…
Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü’nün karşısına Muratpaşa Belediyesi ağaçlar dikmiş. Mustafa Dolaşan, isminde bir tapu takipçisi her gün yani 365 gün 3 ağacın dibine yem bırakır. Kuşlar o gelmeden ortalıkta pek yoktur. Onun uzaktan görünmesiyle birden ortaya çıkarak ağacın dallarına toplanır ve beklerler. Önce yemleri serper dolaşan, sonra sularını değiştirir ve banka oturur. İşte o anda birden ağaçların etrafı kumru ve serçelerle dolar…
Dolaşan, aile mutluluğunu ve çalışmada elde ettiği kazancını, mutluluğunu bu hayvanlara borçlu olduğunu söyler.
Yeryüzünün bu iki canlısından örnekler verdim. Ya İnsanlar…
Ya ülkem insanları…
Kendi türüne bile saygısı olmayan bir toplum olmuşuz. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, çıkar uğruna orman yakanlar. Buna göz yumanlar ve koruyanlar. Kedi köpek gibi diğer hayvanlara işkence yapanlar 2 ayaklı canlılardır. Adı da İNSANDIR….
Sevgisiz, ruhsuz, imansız, inançsız ülkem insanlardır…
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama bazı insanlar yolda yürürken bile yol kenarındaki bitkinin ya yaprağını koparıp yürürler ya da dalını kırarak elinde tespih gibi kırık dalla oynarlar. Bazı insanlar ise köpeklere hiç yoktan düşmandırlar. Yolda gördüklerinde tekme atarlar. İşte bunlar hastalıklı insanlardır.
Gelişmiş ülkelerde bitkiye zarar verme yerine çevrelerine, bahçelerine ağaç, çiçek dikerler. Kopekleri, kedileri, kuşları evlerine alırlar. Sokakta ne kedi görebilirsin ne de köpek. Bu da insanlığın evrimleşme aşamasında olduğunu gösterir.
Bizde evrimleşme geriye doğru gitmektedir…
Yüreğimizde sevgi, saygı ve adalet duygusu gerilemektedir….
Haydi hayırlısı…..