Peki İslam Masum mu? Burada gerçekçi bir değerlendirme yapmak gerekirse İslam’ın da pek masum olduğu söylenemez. Hatta İslam’a dışarıdan gelen kötülüklerin toplamı İslam’ın kendisine yaptığı kötülüklerin yanında çok masum kalmaktadır.

Çünkü Müslümanlar, İslam’ın tüm dünya için sonsuza dek sürecek bir yaşam rehberi olduğunu inkâr ederek, İslamı1500 yıl öncesinin çağdışı ilkel kurallarında aramakta ve kendini gelişen değişen dünyanın dışında bir orta çağ zihniyetine hapsetmektedir. İslam’ın gelişim ve değişime göre yorumlarını dine saldırı olarak görürken, İslam’ın siyasi amaçlarla değiştirilip şirkleşmesine de seyirci kalaktadır. Yani İslam’ın aslına uygun çağdaş yorumlarına karşı çıkarken siyasi, ticari vesair amaçlarla tamamen rayından çıkarılarak saptırılmasına dört ele sarılmaktadır.

     Güncel yorumlar yerine, uyduruk hadislerle dinin amaçlarından tamamen saptırılarak oluşturulan tarikat ve cemaatlere bölünmesini olağan karşılamakta ve bu yolla ülkelerinin yerli ve yabancı iş birlikçiler tarafından sömürülmesine sessiz kalmakta ve hatta bunlara yardımcı olmaktadır.

Laik sistemlerin dine saldırdığını ileri süren siyasal İslamcılar, normal sıradan insanlara saldırmakta ve insanları dinden soğutmaktadır. Aslında yalnızca İslam’da değil, tüm inanç sistemlerinde inancın siyasi çıkar için kullanılmaya kalkışılmasında en çok o inanç zarar görür. Kazanan taraf dini kullanan siyaset veya ticaret olur. Türkiye’de son yıllarda dinden soğuma ve kopmaların nedeni siyasal İslam’dır.

Ben bunu İran’da yakından gördüm. Tebriz’de gittiğim 20.000 kişilik Cuma mescidinde 1000 kişi bile yoktu. Nedenini sorduğum İranlılar, camide dinden çok siyaset konuşuluyor demişlerdi. 

Dinimiz kötü mü? Kötü insanların kötü uygulaması dinimizi kötü gösteriyor. Sorun dinde değil kötü niyetli insanlarda gibi söylemler de artık İslam’ı savunmaya yetmiyor. Çünkü bir iki veya birkaç yerde değil İslam’ın yaşandığı tüm ülkelerde bu dinin uygulamaları böyle ve sonu dinsizliğe çıkıyor.

Bu yüzden herkesin bin yıl öncesinin ilkel yobaz dayatmalarını kabul etmeme hakkı vardır. İnsanların insan karşıtı insana değer vermeyen hiçbir din veya inancı kabul etmeme hakkı olmalıdır. Sen istediğin şeye inanabilirsin ama bunu kimseye dayatamazsın. Ve bunun eleştirilmesine de tahammül etmelisin.

Gösteriş için başkalarının hakkına tecavüz ederek örneğin yol ortasında namaz kılıp trafiği aksatarak, her yere işlevsiz cami ve mescit yaparak, lüks arabalarda koruma ordularıyla Cuma namazlarına giderek dini kullanamazsın. Bu din değil gösteriştir. Bunların dine verdiği zarar dini eleştirenlerin zararından çok fazladır.

Arnavutluk’ta insanlar milletine ve devletinin çıkarlarına birinci derecede bağlı olduğu için siyasal İslam başarı sağlayamamaktadır. Millet neye inanırsa inansın ama inanıcını siyasete, eğitime ve yaşam tarzımıza sokamaz. Sokarsa o ülke yerlerde sürünmeye ve sömürülmeye kendini teslim etmektedir ki burada sömürgeciden çok sömürülen ülkeyi sorgulamak gerekir.

Dünyanın birleşerek tek merkezden yönetileceği bir sistemde din devlet ilişkileri de gerçek bir laik sisteme bağlanarak din ve toplumun korunması sağlanabilir. Ne dinin devlet ve toplum kurallarına müdahalesine ne de devletin din ve yaşam tarzlarına müdahalesine olanak tanımayacak bir sistem oluşturulabilir. Çünkü birleşik dünya devletine herkes kendi dini, dili, milliyeti ve yaşam tarzlarıyla gelecektir. Bir ortak dilin yanında herkes kendi dilini ve o dilde yaratılan kültürünü koruyup geliştirebilecektir.