Bundan önceki yazımda Avustralya’da dil, din, ırk, renk ve farklı kültür yapısına sahip insanların bir arada refah içinde mutlu yaşadıklarını belirtmiş ve tüm insanlığın bu biçimde tek dünya devleti çatısı altında refah içinde mutlu yaşayabilmelerinin mümkün olduğuna değinmiştim.
Bugün günümüz dünyasında bunun iki ayrı tarzda örneği var.
Birinci örnek Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve ABD’de olduğu gibi kozmopolit çok kültürlü yapılanma; ikincisi ise Avrupa Birliği (AB)’de olduğu gibi bağımsız devletlerin bağımsızlığını korumakla beraber sınırlarını kaldırarak ekonomik, sosyal, askeri ve hemen her alanda ortak karar ve kurallar çerçevesinde yapmış olduğu birlik.
Bunlardan AB’de bağımsız devletler bağımsızlığını koruduğu için; hem bağımsız devletim yerinde duracak ve hem de siyasi, sosyal, ekonomik alanım genişleyecek ve askeri anlamda güçlü bir koruma altına gireceğim, duygu ve düşünceleri ile AB insanlara daha cazip gelebilir. Fakat AB’nin pek çok zaafı vardır. Birincisi devletler devam etmektedir ki dünyanın genelinde veya devletlerin özelinde tüm kötülükler devletten kaynaklanmaktadır. Devletin devamı dünyada ayrışmanın savaşmanın vahşetin yani orman kanununun devamı demektir. Başka bir deyişle ben ormandan çıkıp da insan olmak istemiyorum demektir. Çıkar temelli olup sözü geçen çıkar ise insan ve insanlık adına bir çıkar değil, egemenlerin çıkarıdır. Ayrıca her an için dağılmaya müsait bir durum sergilemektedir.
Devlet özelinde ise yöneticilerin egemen sınıflarla birlikte halkı ezmesi, sömürmesi, soyup gelirin fakirden alınıp zengine aktarılması demektir. Çünkü aslında maddi anlamda devlet sınırları belirlenmiş bir alanda yaşayan insanlar ve doğanın (toprak ve insanın) ifadesidir. Ama manevi anlamda devlet yönetenlerle yönetilenlerin arasında yapılan sözleşmedir. Yani anayasa veya yasalar toplamıdır ki genelde hiçbir devlette yönetenlerin bu sözleşmelere tam bağlılığı söz konusu olmadığı gibi aksine yönetenlerin keyfi yönetimi, derin devlet gibi sorgusuz ve gizli infazları, egemen güçlerle yargıyı yanına alarak diktatörleşmesi, mafyalaşması, terör örgütleriyle anlaşarak yasak ve kaçak ilişkiler içine girmesi çokça görülen olaylardır. Devletler böylesi ahlak ve vicdan dışı çıkar konularda rahatça anlaşarak ülke ve vatandaşının aleyhine davranışlar içine girer ve bu zulme ses çıkaranı ezer yok eder. Onun için bağımsız çok sayıda devlet hem dünya hem insan ve hem de dolaysıyla insanlık için en büyük kötülüktür.
Bu anlattıklarımın havada kalmaması açısından dünyada kötülüğü besleyen üç temel nedene dayandırabilirim. Bunlardan birincisi savaşlardır. Ayrı devletler olmasa savaşlar olmaz. İkincisi farklı dinlerin birbirini hoş görmeyerek iç ve dış savaşlara neden olmasıdır ki, dünya tarihinde anlaşmazlıkların ve savaşların en büyük nedenlerinden birisi dinlerdir. Oysa tek dünya devletine herkes kendi dil ve dini ile geleceği için kısa sürede buna alışılıp olağan hale gelecektir. Üçüncü temel sorun milliyetçiliktir.
Dünya ve insanlık için en büyük tehdit milliyetçiliktir adlı kitabımda da belirttiğim gibi tek dünya devletine herkes kendi milliyeti ve kültürü ile geleceğinden ve herkes herkesi kendi dini, dili, milliyetiyle ve kültürüyle kabul edeceğinden bir sorun olmayacaktır.
Şimdi karşı sorunuz elbette bunlar ayrı devletler halindeyken bile önlenemezken tek devlet çatısı altında nasıl uyum sağlayacak. Sağlanmış örneklerini gösterdim. Avustralya bu konuda gidip gördüğüm bir örnek. Bundan sonraki yazılarımda bunlara değineceğim.