Merhaba, Bundan yıllar önce Cumhuriyet Gazetesi’nin iç sayfalarında karşılaştığım ve aradan geçen onca yıla rağmen unutmadığım bir sözle başlamak istiyorum yazıma “Yiyeceği yönetirsen, insanı yönetirsin.”
İnsanın içini acıtan, oldukça önemli bu sözün sahibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. Başkanı siyasetçi ve hukukçu Abraham Lincoln. Lincoln’un 1860’lı yıllarda söylediği bu sözün gerçekliğini 2024 yılında derinden yaşıyoruz…
Siyaset, borsa, altın dolar vs derken yaşadığımız sistemin içinde önemli farkındalıkları unutur olduk. İçinde bulunduğumuz Nisan ayının ilk haftası 1/7 Nisan aralığı Ulusal Kanser Haftası.
Yediğimizden, içtiğimize, topraktan suya, denizden havaya kadar her şeyin atıklarla, zehirle, boyayla, kimyasal ürünlerle şekilden şekle sokulduğu bir dünya da yaşamaya çalışıyoruz. İnsan haklarına aykırı şekilde yapılan kimyasal ürün fabrikalarında çıkan yangınlar, nükleer santrallerde olan patlamalar ve bunun benzeri birçok problem sonucu havamız, suyumuz, toprağımız artık önüne geçemeyeceğimiz şekilde kirlendi ve kirletilmeye devam ediyor.
Deniz canlıları zifte bulanmış halde kimyasal atıklarla beslenirken, göçmen kuşlar eriyen buzullar yüzünden yükselen suyun altında kalan adaya iniş yapamadığı için ölüyorlar. Kısacası baştan aşağıya bir sorunlar silsilesi… Çocukluğumun şekilsiz ve zorla kesilen domatesi bugün pürüzsüz bir şekle sahip. Bir gecede patır patır büyüyen salatalıklar, araba lastiğinin serada yakılmasıyla dumanla beslenen patlıcanlar ve daha neler neler…
Sanırım Lincoln’un sözünün doğruluk payını anlamışsınızdır.1800’lü yıllarda başlayan bir oyunun geldiği son durumun içinde yaşıyoruz. Hastaneler çocuk, genç demeden kanser hastalarıyla dolu. Yiyecekle hastalanan insan, kimyasallarla tedavi edilmeye çalışılıyor. Yaşamla ölüm arasına sıkışmış olduğumuz hayat yolculuğumuzda, belki kısacık bir süreyi mutlu geçirirken geri kalan zamanı hastalıklarla geçiriyoruz. Sahi çevresinde kanser hastası olmayan kimse var mı? Keşke genel çoğunluk yok dese, ama ne yazık ki kanserin girmediği ev yok denecek kadar az artık.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya nüfusu yaşlandığından 2040 yılında 29,9 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkacağı ve 15.3 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmekte. Dünya kanser istatistiklerine göre 75 yaşına kadar her 5 kişiden birinde kanser gelişme riski ve her 10 kişiden birinin kanser nedeniyle hayatını kaybetme riski mevcut. Ülkemizde her 6 ölümden biri kanser nedeniyle gerçekleşirken erkeklerde akciğer kadınlarda ise meme kanseri en sık izlenen kanser türü olma özelliğini sürdürmekte.
Kansere karşı mücadelede farkındalık ve bilinç düzeyinin arttırılması ne kadar doğru olsa da yazımın başında belirttiğim yiyecek ve içecek konusu artık düzeltilemez bir durumda. Hemen her bitkinin insanı tedavi ettiğini tarihten bugüne ulaşan verilerle bilirken artık bitkilerin kendisini bulamaz olduk. Toprak ve yeşillik alanlarımız yok olduğundan vitamine eczane dışında ne yazık ki kolay ulaşamıyoruz ya da tüketilen yiyeceğin besin değerleri yok olmuş. Çünkü bitkilerin büyüme aşamasının hızlandırılması için kullanılan birçok kimyasal yediğimiz yiyeceğin vitamin değerlerini yetersiz hale getirmekte.
Yıl 2024, dünya farklı bir yolculuğun içinde, bana göre kötüye doğru evrilmekte. En önemlilerin unutturulup siyaset gibi insan hayatını zora sokan eylemlerin öne çıktığı, insan hayatının hafife alındığı zamanlardayız. Vitaminsiz yiyeceklerle kendimizi avutmaya çalışırken etrafımız hasta bireylerle dolu. Uzun süreler çalışarak biriktirmeye çalıştığımız parayı hayatımızın son evresinde sadece sağlığımızı yeniden kazanmak için harcıyoruz.
1 /7 Nisan Ulusal Kanser Haftasında çevresel faktörlerin farkına varıp daha sağlıklı ve kaliteli yaşayabilmek için elinizden gelen en iyi şekilde yaşamanız dileğimle. Hastalıktan değil, yaşlılıktan ölünen bir dünyada yaşarken mutlu olabilmek adına…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…