Ah nerede o 2000’li yılların verdiği enerji… Bazen o yılları özlüyorum, bunu abartılı olarak demiyorum.

O zamanların dokusu, kokusu, tadı çok başkaydı. Belki de kimilerimiz çocuktu, kimilerimiz gençti her şey göze güzel geliyordu. Değil mi?

MSN devri vardı mesela, görüntülü konuşma oradan sağlanıyordu. Görüntü kötü de olsa karşı tarafı görüyorduk. Titreşimlerle karşı tarafı çıldırtmalar da vardı. Şarkı sözü ekleme, profil fotoğrafı ekleme gibi şeyler…

O yıllarda internet kafeler vardı. Arkadaşlarıyla oyun oynayan çocukları bilirim ben, bizim de işimiz düştüğünde giderdik. Oradaki çocukların oyun oynarken ki tartışmaları, kafe sahibinin azarlaması, çocuklar için bu bir öyküsünden kitabından bir masal gibi geliyor. Eskiler neden bu kadar özel anlam taşıyor olduğunu bir yerde okumuştum, geçmişe özlem ‘mutluluk’ ile ilişkilendiriliyor.

2000’li yılların o oynak ve içimizi kıpır kıpır yapan müzikleri… O zamanlar uygulamalar yok, bir MP3 çalar var o da en fazla birkaç şarkı atarak dinlenebiliyordu. O şarkı indirirken yanlış bir şey yapıp bilgisayara virüs bulaştırma korkusu da vardı. Hatırlıyorum da Mustafa Sandal’ın şarkıları, Tarkan’ın şarkıları, Sertab Erener’in şarkıları…

Eurovision vardı mesela o zamanlar insan mutluydu. Eurovision’da Türkiye’ye kaç puan gelecek düşüncesinde insanlardık. Onu elimizden alanlar utanmalı bence! Gerçi utanmazlar ama olsun. Sertab Erener’in birinciliği, Athena’nın dördüncülüğü, Kenan Doğulu’nun dördüncülüğü, Mor ve Ötesi’nin yedinciliği, Hadise’nin dördüncülüğü, Manga’nın ikinciliği ve Can Bonomo’nun yedinciliği derken Eurovision defteri hükümet inatla kapattı. Sanat büyük set vurdu. Sanatı gerileştirdi. Neredeyse her şey arap kültürüne bulandı.

Dizi ve film uygulamalarından önce ailecek izleyebileceğimiz diziler vardı. Öyle abartılmadan izlenen diziler, Cennet Mahallesi, Avrupa Yakası, Yaprak Dökümü, Aşkı Memnu, Gümüş, Asmalı Konak, Kınalı Kar, Dadı, Sihirli Annem, Bez Bebek ve Selena gibi daha çok içimizi ısıtan diziler vardı.

2000 yıllarda sokaklarda çocuklar oyunlar oynarlardı. Saklambaç, körebe, misket, taso gibi oyunlar ki Pokemon ile büyümüş nesiller taso oyunlarını iyi bilirler. ‘Kökülmek’ ve ‘Ütmek’ sözcüklerini bilenler bilir. Kökülmek, kaybetmek, ütmek de kazanmak anlamına geliyor. Taso’da ‘res’  ve ‘tas’ kavramları vardır. ‘Res’ resimli taraf, ‘tas’ ise arka taraf anlamında kullanılıyor. Oyun kuralında tasolar arkaya göre dizilir, rakipler res mi tas mı dediğinde res derse ve taso resimli bir biçimde gelirse oyunu o başlatıyor ve her turda bu devam ediyor kim ne kadar kazanırsa ona göre de oyun bitiyor.

2000’li yıllar yalnızca teknolojik açıdan değil insan ilişkileri açısında da zirvedeydi. İletişim dediğimiz bir kavram vardı ortada telefonla konuşurken bile o samimi ortamı yakalamak mümkündü.

O yüzden 2000’lere özlem fazla duyuyorum çünkü tüm samimiyet oradaydı. 2025 girdiğimiz bu günlerde 2000’lere özlemi çok yaşıyorum.

Yaşasın 2000 yıllar!