Yeni yıl yaklaşıyor… 2024 pek güzel geçmedi yoksulluk, savaşlar derken geleceğe umutla bakmak zorlaştı. Bugün size dert tasa, kaygı dolu bir yazı yazmayacağım.
Bugün acaba biz alternatif bir geleneksel yeni yıl kutlaması yapabilir miydik diye bir fikir soracağım.
Neden? Diye sorarsanız;
Hollywood filmlerinde keyifle izlediğimiz yılbaşı ritüelleri aslında Hıristiyanlıkla ve Avrupa’yla hiç ilgisi olmayan tamamen Türk Dünyasından alıntılanıp, uyarlanmış bir gelenek ve 16.yy da Hristiyanlığa uyarlanarak sahiplenilmiş ve günümüzde hala başarıyla sürdürülen bir NOEL miti yaratılmış.
İlmiye Çığ’ı burada rahmetle analım. Sümer tabletlerinde bile yer alan NARDUGAN geleneğinden, Türk Toplumlarındaki ritüellerden ilk o söz etmişti.
“Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk âdetidir.” Bu adet Türkler ’den Avrupa’ya geçmiştir.
“Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor ve buna Hayat Ağacı deniyordu. Bu Sümerlerde de vardı. Bir ucunda Gök Tanrısı duruyordu.’’ Dediği zaman pek çoğumuz buna inanamamıştık. Öyle ya Sümerolog olan o, günümüze adar kalabilen Sümerce tabletleri okuyabilen de o.
Halen Orta Asya’da 22 Aralık’taki gündönümünde, evlerine Akçam Ağacı getirip, dallarına ertesi sene için Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için kurdele koyuyorlar. Türklerdeki bu ağaç süslemenin Hristiyanlıktaki Noel ile bir ilgisi yok. Coğrafyada biliriz ki en uzun gece 21 Aralık gecesidir. 22 Aralık itibariyle geceler kısalır, gün uzamaya başlar. Güneş yüzünü artık daha çok gösterecektir bize.
Eski Türkler’in inanışlarına göre, Güneş, 21/22 Aralık gecesi, KARANLIĞI yenmekte ve bu güne “NARDUGAN” denmekteydi.
Ve 22 Aralıkta kutlanan bu gece yeni yılın gelişinin kutlamasıydı. Bu adet, daha sonra Türkler yoluyla Avrupa’ya geçmiş, 16’ncı yüzyılda Almanya’da başlamış ve buradan da dünyaya yayılmıştır.
Sümerolog ve tarihçi Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Noel geleneği kabul edilen çam süsleme geleneğinin bir Türk adeti olduğunu söylemiştir. Bu bayram, ilk Dünya’nın merkezinde, tanrıların ve ruhların dinlendikleri yerde yaşayan Yer-Su’ya adanırdı. Yer-Su’nun yanında, gür beyaz sakallı bir ihtiyar olan Ülgen bulunurdu. İnsanlar, onu daima, zengin kırmızı kaftan içinde gördüler. Ülgen, aydınlık ruhların reisi idi. O, altın kapıları olan altın yer-altı sarayında, altın bir taht üzerinde oturmaktaydı.
Güneş ve ay, ona itaat ederlerdi. İnsanlar, Ülgen’e dua ederler, güneşin dönüşü için ona teşekkür ederlerdi. Duaların işitilmesi için Ülgen’in sevgili ağacı olan çam süslerlerdi. Şimdilerde Holywood’un da başarısıyla bu gelenek İsa Mesih ile birleştirilip, Hristiyan dünyasına mal edildi. Ülgen de kırmızı giysisiyle NOEL BABA’ya dönüştü.
Hayat ağacı denen akçaağacı eve getirirler, dallarına parlak kurdele bağlarlar, yanına hediyeler yığarlardı. Çamın etrafında sabaha kadar “inderbay” adı verilen bir halka oyunu oynarlardı: insanlar, güneşi sembolize eden daireye katılırlardı. Böylece, semâvî ışık vereni (güneşi) geri dönmeye çağırırlardı. Herkes, en mahrem dileğin esrarengiz bu gecede, değişmeden gerçekleşeceğine inanırdı.
Gerçekten de Ülgen, bir kere olsun ret cevabı vermedi, hayatta bir kere olsun mahcup etmedi… Bayramdan sonra gece daima kısaldı; güneş ise, hep, gökyüzünde daha uzun, daha uzun süre kaldı. Çam, “Ülgen’in ağacı” diye adlandırıldı. Şimdi Noel ağacına dönüştü.
Biz Türkler olarak acaba 22 Aralıkta bir kutlama geleneği başlatıp, yeni yıl kutlamalarımızı aslına çevirebilir miyiz? Hayat Ağacımıza, aslımıza dönmenin zamanıdır diye düşünüyorum.
SİZ NE DERSİNİZ?