Şimdi bu İslam’ın İslam’a karşı bir silah olarak kullanıldığına dair açıklamalarımdan sonra, “Ne yapalım yani? Dinimizi mi değiştirelim” dediğinizi duyar gibiyim.
Hayır, elbette ki böyle demek istemiyorum. Ayrıca din değiştirmek çözüm de değildir. Eğer siz dinin geldiği dönemin yaşam tarzıyla çevrenize bir duvar örüp orada kendinizi hapsederek bugünkü çağdaş dünyadan kendinizi koparıyorsanız, öbür dinler İslam’dan daha eski olduğu için kendinize, İslam’a göre daha muhafazakâr ve daha eski tarz hapishaneler oluşturacaksınız demektir.
Burada asıl mesele dinin geldiği çağın kurallarıyla yaşanan çağın kurallarını ayrı tutabilmek, 1500 yıl öncesinin kurallarıyla yaşayacağım diye o kuralları topluma dayatmaya kalkışmamak yani laik düşünmek gerekmektedir. Gerçek laik anlayışta sen dinini istediğin gibi yaşarsın ama onu devlet yönetimine ve topluma dayatamazsın. Dayatırsan silahı kendi kafana dayamış olursun. Doğaldır ki, gerçek bir laik sistemde devletin vatandaşın dini inançları ve yaşam tarzlarına müdahalesi de dinin devlete müdahalesi kadar zararlıdır.
Mevcut Şirk İslam’ı yerine, Kur’an Müslümanlığına dönülse bile Kur’an’ın özüne ters düşmeyecek zamana uygun yeni yorumlar getirilmediği takdirde toplum yine çağın çok gerilerinde bir zaman diliminde hapsedilmiş olacağından, Kur’an İslam’ı bile bir bütünlük sağlamasının dışında çözüm değildir. Yani Kur’an ayetlerine sürekli yaşanan zamana uygun yorumlar getirilirse o zaman Kur’an ve din gelişmeyi engellemez ve İslam, İslam’a bir silah olarak kullanılamaz.
Fakat, aklı ve bilimi öne alan böylesi çağdaş yorumlar da dini siyasette, ticarette, soygun, vurgun ve kul sisteminde kullananların işine gelmemektedir. Ya da yorumları kendi çıkarları doğrultusunda yaparak Kur’an’dan uzaklaşmaya ve yeniden parçalanmaya neden olmaktalardır. Çıkarına uymayan bazıları da Aslında Kur’an’ın virgülüne bile dokunulmadığı halde böyle bir durumda Kur’an değiştirildi diye kıyamet koparılmaktadır. Çünkü din bu kirli sistemlerin yegâne aklanma ve beslenme yeridir.
Sonuç olarak gelişmiş dünya ülkelerinin muhafazakarlığı, dini ve milliyetçiliği ile İslam ülkelerindekilerin arasında çok fark vardır. Onlarda da din çok parçalı olsa ve geçmişte kiliseler arası çok büyük savaşlar yaşansa da laik sisteme geçildikten sonra herkes inancını inandığı biçimde yaşamakta, birbirinin inancına saygı duymakta ve kendi inancını ne devlete ve ne de başkalarına dayatmaya kalkışmamaktadır. Toplumsal yaşam için zorunlu ortak kurallar (yasalar) hiçbir grubun dini inancı esas alınmadan akla, bilime ve yaşanan çağın ihtiyaçlarına uygun olarak yapılmaktadır.
Şimdi tüm bu yazdıklarımdan sonra dindar insanların din konusunda, din toplum için faydalı mı zararlı mı olduğu, hangi koşullarda faydalı hangi koşullarda zararlı olduğunu düşünmesi gerekir. Dinin devletin gelişmesine toplumun ilerlemesine zarar vermeden insanların inançları doğrultusunda özgürce yaşanabileceği laik bir sisteme değişik çıkarlar nedeniyle karşı çıkan dinciler yüzünden ne yazık ki Müslüman ülkelere kendi dini, silah olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca insanlar devletlerin din, milliyetçilik, iç veya dış düşman gibi vatandaşlarına yönelttiği silahlarına karşılık örgütlü de değildir. Çünkü devletler sivil toplum örgütlerine de karşıdır. Bu yüzden sonraki yazımda sivil toplum örgütlerini ele alacağım.