Günümüzde sosyal medya yaşamımızın tam ortasına oturmuş durumda. Sabah gözlerimizi açar açmaz elimize telefonu alıp bildirimlere bakmadan gününüze başlayabiliyor musunuz?

Ben başlayamıyorum mesela. Bu da beni düşünmeye itiyor, sosyal medyanın bize getirdikleri mi daha fazla, yoksa götürdükleri mi? İşte bugün bunu sorgulayacağız

Sosyal medyanın nimetleri elbette tartışılmaz. Eskiden uzak şehirlerdeki, hatta başka ülkelerdeki sevdiklerimizle iletişim kurmak için mektuplar yazardık, haftalarca cevabını beklerdik. Şimdi saniyeler içinde mesajlaşıp görüntülü arama yapabiliyoruz.

Bu, özellikle salgın döneminde hayat kurtarıcı oldu. Doğru bilgilere ulaşmak, yeni insanlar tanımak, ilgi alanlarımızı paylaşacak topluluklara katılmak artık çok daha kolay ve elbette ki birçok kişi için sosyal medya, kendini ifade etmenin, yarıcılığını göstermenin bir yolu oldu.

Ama madalyonun bir de diğer yüzü var. Sosyal medyanın çok vakit çaldığı, bizi bizden uzaklaştırdığı da bir gerçek. Ailece oturduğumuz yemek masalarında herkesin elinde telefon olması, birkaç saatlik "beğeni" ya da "yorum" için kendimizi oldukça yoruyor olmamız... Bunlar sanki daha çok şey kaybettiriyor gibi hissediyorum.

Dışarı çıkıp güneşi hissetmek yerine ekran başında kayboluyoruz farkında değiliz. Bir de bu yalan dünyanın getirdiği "ben neden onun kadar mutlu değilim?" sorusu var tabii. Sahte mutlulukları gerçek mutluluk sanıyoruz…

Belki de mesele sosyal medyanın kendisinde değil, onu nasıl kullandığımızda. Kendimize sormamız gereken asıl soru şu: "Ben sosyal medyadan ne almak istiyorum?" Eğer ki yanıtı kendimiz bulabilirsek, belki dönüşü olmayan zararlardan korunabiliriz gibime geliyor. Bir gün boyu ekran süremize bakıp dürüst bir şekilde: "Bu bana değer kattı mı?" demek bile çok şey değiştirir.

Sosyal medya bir araç, bir amaç değil bunu fark etmemiz gerekiyor. Bıçağın ince çizgisindeyiz ya kendimize zarar vereceğiz ya da yararlı işler için kullanacağız... Seçim her zaman bizim. O nedenle, kendimize iyi geleni bulmak dileğiyle…