Otele yerleştikten sonra saat beşi geçmiş ve müze kapanmıştı. Ama daha ortalığın kararmasına en az üç saat vardı.

Onun için “Bugün şehir içinde rastgele dolaşıp planladığım yerleri yarın gezerim” dedim. Çünkü Tokat’ta gezilecek yerlerin hemen hepsi de Sulu Sokak ve çevresinde olduğu için gezmek kolaydı. Otel GOP dedikleri (Gazi Osman Paşa) Caddesi üzerinde ve Sulu Sokağa iki-üç yüz metre uzaklıktaydı.  Onun için planlı gezilerimin içinde de bulunan Ali Paşa Hamamından başladım gezmeye ki, bulvarın batı tarafındaki Ali Paşa Camii ile de arası 300 metreden fazla değildi. Caminin önünden başlayarak Sulu Sokakta Deveciler Hanının ötesine dek yürüdüm. Fakat bunlara dışarıdan bakıp “yarın gezerim” diye içine girmeden geri döndüm. Gerçi Sulu Sokakta eserlerin içine girmeseniz bile tarihi yapıların dışarıdan görünümü ve sokağın ortasındaki kanaldan akan sembolik su ve bir deve kervanını canlandıran heykeller bile başlı başına 900 yıllık tarihi bir hazineydi. Fakat şimdi şehri rastgele gezmeliyim diye düşündüm. Ama rastgele gezerken kendiliğinden önüme çıkan eser olursa orayı da gezecektim. Tabii ki caddenin her yerinden önünüze çıkan Tokat Kalesi tüm heybetiyle “Ben buradayım” der gibi karşınıza çıkıyor ya da siz ondan gözlerinizi almıyorsunuz. Kalenin yapımına Roma Döneminde başlanmış. 1074 tarihinde Türkler ele geçirene dek 500 sene Bizans yönetiminde kalan kale sonrasında sık sık el değiştirmiş. Çok dik ve çevresine göre çok yüksek olan kaleye 362 basamakla çıkıldığını duyunca kaleye çıkmaktan vazgeçtim. GOP Caddesinde Yeşilırmak yönüne yürürken Taşhan çıktı önüme. En büyük şehir hanlarından birisi olan ve Osmanlı mimarisinden esintiler sergileyen Taşhan’ın yapım tarihi 1626’lara dek uzanıyor. Han iki katlı olup içinde sayısı yüzü aşan işyeri var. Geniş bir avlusu olup burada insanlar çay kahve içip sohbet ederek serinlemeye çalışıyor. Bulvardan biraz içeride ve Taşhan’a fazla uzak olmayan Yazmacılar Hanında da çok sayıda dükkân şeklinde bölümler var. Fakat burası butik otel haline getirildiğinden bu eski dükkanlar otel odası olarak düzenlenmiş. Yapım tarihi 1300’lü yıllara uzanan bu 700 yıllık Selçuklu eseri, genellikle yazmacılara ev sahipliği yapmış. Tokat uzun yıllar Yazması ile meşhurmuş. Bu dikdörtgen planlı, iki katlı hanın ortasında genişçe bir avlusu var.   Anadolu’da yazma, özellikle kırsal kesim kadınlarının baş örtüsü olup (Başına bağlamış karalı yazma/ Alırım sevdiğim ağlayıp gezme) gibi yazma üzerine türküler söylenmiştir. Yine bir başka türküde “Başına Bağlamış Oyalı Yazma /Yazmanın Etrafı Gülünen Dizme /Mevlayı Seversen Elinen Gezme” denilmektedir.  Bunlar da göstermektedir ki, Anadolu yaşam Türkülerle dile gelmektedir. Yani bir Türküdür Yaşam Anadolu’da

Suya hasret

Anadolu’da ırmaklar. Yazlar sıcak. Kışın gönüller kurak Yaşama can suyu türküler.

Nehirlerden alın teri akar. Boşa çıkan emekler, boş eller

Türkülerle dolar       Belalar, çileler

Geldikçe üstüne, üstüne Anadolu insanı bunalır…

Bürünür bir bilge sessizliğine Türkülere sığınır

Ya sabır ya sabır Çıkaramasa da selamete

İnsanlar çaresiz Bunalım anlarında Türkülere sarılır.