Merhaba, Geçtiğimiz ayın sonlarında Bağımsız Sanat Hareketi olarak Çanakkale sergimizi açmaya gittik.

Bir Marmaralı olarak uzun yıllar önce yine yollarında yürüdüğüm, gri denizine hayran olduğum, rüzgarıyla mest olduğum ülkemin yaşanabilir çağdaş kentlerinden Çanakkale’de sanatla olmak, ayrı bir güzellikti.

27 Mayıs – 2 Haziran tarihleri arasında Çanakkale Belediyesi Troia Sergi Salonunda açtığımız “ Düş Gezginleri “ konu başlıklı uluslararası sergimiz oldukça dikkat çekti ve Çanakkale’li sanatseverlerle buluştu. Ve sergi bitiminde 5 Haziran Dünya Çevre Günü etkinliklerinde, atık atölyesi yürütücülüğü yapmak için birkaç dün daha bu güzel kentin misafiri olduk.

Kent güzel, yollar çağdaş insanlarla dolu, her yeri dolu dolu tarih, deniz deseniz inanılmaz büyüleyici, akşamları üzerinize ince bir şey almadan evden çıkarsanız üşüyebileceğiniz bir boğaz havası. Ve derken hemen her yer sanatla iç içe. Gerçekten büyüleyici bir yer Çanakkale…

Çanakkale Belediyesi bize öyle güzel ev sahipliği yaptı ki size anlatamam. Seramik çalıştayına gelen üniversitelerle birlikte Çanakkale’nin tarihine yolculuk yaptık. İlk durağımız Troya müzesiydi. Müze üç katlı, teşhir katlarına rampalarla ulaşılıyor yani merdiven kullanılmamış. İnce ve derin detaylarla hazırlanmış olan bu müzenin içinde saatlerce gezebilir ve inanılmaz bir kültürü izleyebilirsiniz. Müze görevlisi sanat tarihçisi arkadaşımızın anlatımlarıyla gezdiğimiz bu görsel ziyafetten sonra TROYA antik kentini görmek için yeniden araçlara bindik ama aklımızda az önceden kalma tarihi anılarla.

Homeros İlliada destanında aynı yer için iki ayrı isim kullanmış. Troya ve İllios. Luvi dili konuştuğu öne sürülen Troya Halkı günümüzde Çanakkale’ye bağlı Tevfikiye köyünde yaşamış. Dünyadaki en ünlü antik kentlerden biri olan Troya’nın  9 katmanı kesintisiz 3000 yıldan fazla bir zamanı gösterirken Truva savaşı 7. Katmandayken olmuş. Akalar ve Truva arasında gerçekleşen savaş yaklaşık 10 yıl sürmüş sonunda savaşı Yunanlılar kazanmıştır.

Agamemnon savaşı kaybetmek üzereyken Truva atını devreye sokmuş. Bu devasa tahtadan yapılmış atı sahilde gören Truva kumandanı savaşın kazanıldığını ve bu atın hediye olduğunu düşünmüş, atı şehre getirmiş. Atın içinden çıkan askerler şehri yerle bir edip Truva’nın savaşı kaybetmesine neden olmuşlardır.

Hikaye böyleyken yeniden günümüze gelelim. Müzeden çıkıp Truva antik kentinin yolunu tuttuğumuzda içimizde tarihle buluşmanın heyecanı vardı. Çanakkale Kordon’da Troy filmi için hazırlanan devasa Truva atının, Troya antik kentinde bulunan diğer simgesini görecektik ama göremedik. Çanakkale müze müdürlüğü tarafından 1973 yılında yapılan 15 metrelik devasa atın magnetini, resimlerini, fotoğraflarını her şeyi gördük. Kendisi dışında!

Pandemi döneminde restorasyon amacıyla parçalara ayrılan TROYA atından eser olmadığı gibi, inşaat halindeki durumu da içler acısıydı. Yaklaşık 4,5 yıldır el değmeyen TRUVA atının tahtaları yerde, yağmurun çamurun içinde, hiçbir koruma olmadan öyle bırakılmış. Ben orada çalışanların yalancısıyım, ne zaman yapılacak yeniden diye sorduğumda Kültür Bakanlığı tarafından yapılacak dediler. Kim bu hale getirdi, parçalara ayırdı dedim cevap yine aynı. Kısacası elindekine sahip çıkamayan bir zihniyetle mücadele ediyoruz.

Topraklarımız bereketli, hem altı hem üstü zengin. Fakat ne altından çıkanı koruyabildik, ne üzerinde büyüyeni. Çanakkale öyle bir yer ki, aurası çok güçlü. Bir yanda şehitlerimiz tüm Gelibolu yarımadasının altında vatan toprağında uyurken, diğer yanı tarih kokuyor. Ülkemizin değerlerinin kıymetini bilmek, korumak, desteklemek, yaşatmak lazım… Başka TÜRKİYE yok.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…