Antalya… Turkuaz denizi, güneşi, tarihi derken yaşamak için cennet gibi görünen bir şehir.
Ama iş kirada oturmaya gelince, bu cennet bildiğin cehenneme dönüşüyor. Eskiden “Deniz kenarında yaşamak ne güzel!” derdik, şimdi “Ayın sonunu nasıl getireceğiz?” diye kara kara düşünüyoruz. Kiralar aldı başını gitti, maaşlar yerinde sayıyor, ev sahipleri ise tam gaz vites yükseltiyor.
Bundan birkaç yıl önce asgari ücretle bile bir ev kiralamak mümkündü. Şimdi ise asgari ücretin tamamını versen, anca bir oda tutabilirsin. Ev fiyatları uçtu, ama olan yine kiracılara oldu. Çünkü “Ev almak hayal oldu, bari kirada oturalım” diyenler çoğaldıkça, ev sahipleri bunu fırsata çevirdi. Hal böyle olunca da 2+1 daireye istenen rakamlar, insanın sinirini hoplatıyor.
Turizm cenneti olmamızın da tuzu biberi var tabii. Yaz sezonu gelir gelmez, yerleşik halk ikinci plana atılıyor. “Turiste günlük kiraya veririm, daha çok kazanırım” diyen ev sahipleri, yıllık kiracıları ya çıkarıyor ya da “Ya üç katına otur, ya da çık” diyerek kapıyı gösteriyor. Hukuk desen var ama işlemiyor. Kiracı olarak hakkını arasana, davalar yıllarca sürüyor. Ev sahibi gözünü kırpmadan “Çıkmazsan kombiyi sökerim” diyor, kalan eşyaları sokağa atanı mı ararsın, elektriğini suyunu kestiren mi…
Bir de şu meşhur “Benim oğlum/kızım evlenecek” bahanesi var. Ev sahibi seni çıkarmak istiyorsa en popüler bahanesi bu oluyor. Ama sonra ne hikmetse o “evlenen çocuk” hiç taşınmıyor, ev yeniden fahiş fiyata kiraya veriliyor. Kiracı olarak bunu kanıtlamaya çalışsan, avukat masrafı senin cebinden çıkıyor.
Peki ya yeni kiracı bulma süreci? O da ayrı bir eziyet. Ev sahipleri, senin maaş bordronu, kefilini, kredi notunu didik didik ederken, kendileri “Ben garantici adamım” bahanesiyle kira sözleşmesine ne isterlerse yazıyorlar. Kapora, depozito, emlakçı komisyonu, aidat derken zaten taşınmak başlı başına servet gerektiriyor.
Antalya’da kiracı olmak sadece ekonomik değil, psikolojik bir savaş da aynı zamanda. Her sene “Ev sahibi zam yapacak mı, çıkmamı isteyecek mi?” stresini yaşamak normal hale geldi. Önceden kiracı olmak geçici bir durumdu, şimdi ise çoğu insan için kalıcı bir yazgıya dönüştü.
Bütün bunların üstüne bir de “Kiracıysan çok ses çıkarma” baskısı var. Sıcak su mu yok? “İdare et.” Rutubet mi bastı? “Eve zarar verme.” Çatıda akıntı mı var? “Ben yaptıramam, sen hallet.” Çözüm desen yok, şikâyet etsen kapı dışarı edilme ihtimalin var.
Antalya’da kiracı olmak artık barınma değil, lüks oldu. İnsanlar bir evin dört duvarından çok, orada bir düzen kurmayı, huzur içinde yaşamayı istiyor. Ama gel gör ki, bu şehirde artık kendi evinde bile misafirmişsin gibi hissettiriyorlar. Antalya’da kirada oturmak, sadece cüzdanı değil, ruhu da yoran bir mücadeleye dönüştü.