Devlet insana hükmetmek Koyun yerine koyup gütmek.
Hamasetle besleyip
Siyasetle ütmek.
Uzaya çıkan insanlık
Neden bulamıyor
İnsanların insanca yaşayabileceği
Devletsiz bir düzenek.
N.Ö. O5.06.2012 Astrahan
İnsanlar 5000 yıldır dünyayı devletler sisteminin kuralları içinde yaşadığı için devletsiz bir dünya düşünemez. Yaptığı yaşadığı her iyi şeyin devletten kaynaklandığını, kötülüklerin ise başka devletlerden veya devlet içindeki muhalif unsurlardan kaynaklandığını düşünür. Devlete toz kondurmaz ve devlete tapar. Ta en baştan beri tüm dünya devletlerinde durum budur. Ama insanlar dini hiç sorgulamadan din adamı veya dincilerin söylediği gibi kabul eder ya; işte devlet için de durum aynıdır. İnsanlar devletlerini hiç sorgulamadan devletin söylediği gibi kabul eder. Onun için benim “Her insanın en büyük düşmanı kendi devletidir” sözümü peşinen büyük bir hata olarak görür. Oysa devletleri sorgularsanız durum açığa çıkacaktır. Örneğin tüm dünya devletleri adına devletimizi sorgulayalım bakalım böyle midir, değil midir?Fakat sorgulamaya geçmeden önce burada bir kavrama da açıklık getirmek isterim. Devlet başka yöneten başkadır. Tüm kötülükler yönetendendir ama benim devletim iyidir, temizdir gibi safsatalar da yönetenin ve onun yandaşlarının uydurmasıdır. Devlet yöneten demektir. Siz yöneteni devletin dışında tutacak olursanız devlet eylemsiz bir insan yığını ve sınırları belli bir toprak parçasıdır. Sözleşme kısmı ise bir yasa bir anayasa olarak bir çekmecede yıllarca kilitli kalabilir. Zaten şu anda devletlerin ne kendi halkıyla yaptığı sözleşmelere ne uluslararası sözleşmelere uyduğu söylenemez. Bu yüzden devletlerin aynası yönetenlerdir. Örneğin devlet bir gemi ise iyi veya kötü her şeyden kaptan sorumludur. Gemi kaptan demektir.Örneğin İran dediğiniz zaman onun anayasası değil yönetiminin dünyaya yansıttığı görüntüdür. Suudi Arabistan’ı yönetimin keyfiliği ile görürüz. Rusya Çin ve ABD için de durum aynıdır. Onların hiç birisinin ne anayasasını ne de diğer yasalarını bilmeyiz ama yönetenin uygulamalarına bakarak şu devlet şöyle, bu devlet böyle deriz. O zaman isterseniz şimdi bu açıklamalardan sonra devletlerin kötülüklerine örnek olarak kendi devletimizden başlayarak bir sorgulama yapalım. Devletler halklarının emek ve üretimini sömürüp ülkelerinin egemen sınıflarına aktarmak için vardır, diyorum değil mi? Bu durum tüm devletler için geçerlidir, ama bakalım bizde de böyle midir? Elbette ki böyle bir sorgulamadan üç beş kitap çıkar ama biz örnek birkaç tanesine bakalım. Birincisi ülkemizde vergi gelirden çok giderden yani dolaylı vergilerden (tüketimden) alınmaktadır ve dolaylı vergilerin bütçedeki payı %70’lere yaklaşmaktadır. Yani bu şu demektir. Ben vergiyi hastanın ilaç parasından, bebeğin mamasından, emeklinin ekmek parasından ev kadınını temizlik maddelerinden, hiç geliri olmasa bile işsiz insanların elektrik parasından alacağım demektir. Burada bu vergileri trilyonerler de işsiz hiç geliri olmayanla aynı oranda verir. En adaletsiz vergi sistemidir. Toplanan paralar o trilyonerlere bedelinin iki üç katına yaptırılan işler, ihaleler için verilerek halkın emeği egemen güçlere aktarılmış olur.Bazı vatandaşlar elektrik borcunu ödeyemediği için intihar ederken beş büyük şirketin vergi borçları 128 kez silinmiştir. Basit bir elektrik su veya doğal gaz borcunu ödeyemeyen vatandaşa üç-beş yüz liralık borcu için hemen haciz gelirken bu dünya çapında devasa şirketlerin üç-beş milyarlık borçları silinebilmektedir. Silinen borcu yeri, gariban vatandaşların tükettiği en doğal ihtiyaç maddelerinden alınarak bunlara aktarılmış olur. Sıradan gariban halktan toplanan paralar bunlara aktarılırken bütçeler açık vermekte ve devlet bütçe açığını kapatmak için akaryakıt gibi, elektrik gibi tüm maliyetleri etkileyen alanlara zam yaparak veya tasarruf tedbirleri diye varsılların lüksüne hiç dokunmadan yoksulların yarım ekmeğine göz dikmektedir. Yöneten (yani devlet) ne vatan düşünür ne millet, o sadece bir sonraki seçimi düşünür. Bu yüzden kendisini eleştiren eğitimli bilinçli insanı sevmez. Bir toplum için en önemli varlığı olan yetişmiş insan gücünü -gederse gitsin diye- adeta dışarı iterken dünyada kimsenin beğenip almadığı en kalitesiz ve üstelik çoğu ajan veya sabıkalı insanları ülkenin demografik yapısını değiştirecek ölçüde, bir sonraki seçimde ben bunları vatandaş yapıp oylarını alacağım diye denetimsiz biçimde alarak ülkede can ve mal güvenliği dahil tüm dengelerin bozulmasına aldırış etmemektedir. Hatta mevcut insan kalitesini de düşürmek için laik ve çağdaş bilimsel eğitimden vazgeçip dindar ve kindar bir nesil isteğiyle açıkça orta çağa yol alırken buna Türkiye Yüzyılı demektedir. Oysa bir ülkenin en önemli varlığı -gücü- insan kaynak ve kalitesidir. 2. Dünya savaşı sonrası köylerine dek her tarafı yakılıp yıkılmış olan parçalanıp her yönden yaptırım altına alınan Almanya 15- 20 sene içinde toparlanarak yine Avrupa’nın bir numaralı ekonomisi olduysa bunu sağlayan yetişmiş insan gücüdür. Türkiye yetişmiş kaliteli insanını ihraç edip dünyanın en vasıfsız insanlarını ithal ediyor ve bunları da yine gariban halkın temel ihtiyaçlarından aldığı vergilerle besliyorsa bunları devlet, yani kendi devleti yapmakta -devlet erki- kullanılarak yapılmaktadır. Türkiye’yi bizi hiç ilgilendirmeyen Suriye sorununa bulaştıran, azan enflasyona, ülkenin hemen tüm varlıklarını ve limanlarını satıp borç batağına batıran dış güçler değil sizin kendi devletinizdir. Ülkenizin oksijen deposu Kaz Dağları veya diğerlerine vahşice saldırı hakkını veren, Erzincan İliç’te Fırat Nehrine üç veya dört yüz metre mesafede ve aktif fay hattı üzerinde, dünyanın en zehirli maddeleriyle maden arama izni veren sizin devletinizdir. Yine her gün televizyon ekranlarında jandarma copları altında doğanızı, ormanlarınızı korumak için mücadele verdiğiniz yine sizin kendi devletinizdir. Ve tüm dünyada bu böyledir. Ne Türkiye Alman veya Hindistan vatandaşına, ne de Fransa veya Çin Türk vatandaşına böylesi zararları veremez. Her devletin birinci derecede ve en kolay biçimde kötülük yapağı kesim kendi halkıdır. Fakat devletler kendi halklarına zarar vermekle kalmaz savaşarak, tüm dünya ve insanlığa da zarar verir. İnsanlık, kötülüğün kaynağı bu devletler sistemine son vererek tüm dünyanın tek bir devlet halinde yönetilmesi için bir yol bulmalıdır. Örneğin bilim adamları çalışmalarını, uzay araştırmaları yerine savaş aracı yaratma odaklı değil, biraz da insanları mutlu yaşatacak insan odaklı alanlarda yoğunlaşmalıdır diye düşünüyorum.