Merhaba, Benimki oldukça zor bir çocuğun büyümesi ve annenin şöyle içten bir ohhh çekmesiydi. Çünkü çok meraklıydım ve sanırım hala öyleyim.
Yatana kadar susmayan ve sürekli ayakta olan, evde yeri göğü, terlik altlarını boyayıp, her yere resim yapan bir çocuk. Düşünsenize, çok korkunç…
Okumayı ve yazmayı öğrenmek benim gibi bir çocuk için inanılmaz bir şeydi. Okudum, yazdım, resim yaptım ve en çok hayal kurdum büyürken. Okuduklarımdan aldığım keyifle daha da çok hayal kurdum, kendi düşler ülkemi yarattım. Kendi kitaplarımı yazmakla kalmadım, kahramanlarımı çizdim.
Büyüdüm ve kelimelerin sihirli olduğuna beni inandıran anlar yaşadım. Çünkü düşündüm ve oldu. Düşündüğümün olması, kimine göre şanstan başka bir şey değilken, kimine göre evren benimle işbirliği yapmıştı. Önemli olan benim fikrim diyemem ama bazen gerçekten çok isteyince her şey oluyor, bunu yaşayarak öğrendim. Hatta Simyacı’da ‘Eğer sen bir şeyi çok istersen evren seninle işbirliği yapar” sözü var ya! yaşadığım alanın her yerine yapıştırdığımı bilirim.
Size bunları niye mi anlattım? Teknoloji hiç olmayacakmış gibi görünen şeyleri hayatımıza bir bir sokmaya başladı. Yolumuzu konuma bakarak, yine bulamazsak asistana sorarak buluyoruz. Hayatımızda ilk defa gördüğümüz çiçeğin adını bilmiyorsak, hemen telefon uygulamasıyla sülalesine varana kadar öğreniyoruz. Yazmaya üşenince ses kaydı alıp yazıya döküyoruz. Önceden kitap karıştırarak bulduğumuz her şeyi yeni ansiklopedimiz, google amcadan öğreniyoruz.
Gerçek hayatında çok şey yapamamış insanların var olma çabalarının alanı sosyal medya ise başka bir hikaye. Doktor öncesi ilk yardım bilgilerinden, kahve falına kadar inanılmaz bir bilgi karmaşası. Telefonumuza indirdiğimiz banka şubesi ile olmayan paramızı, oradan oraya görünmeyen bir ağla göndermeyi ise hala kafam almıyor. Neler oluyor, bizde bir şey anlamadan yaşıyoruz işte. Ama ilginç bir şekilde yaşananlara adapte olmuş gidiyoruz… Ve şu ana kadar yazdıklarım sanırım teknolojik dünyanın en masumları, daha neler var neler… Geçen gün izlediğim, ön yüzü bize benzeyen, arkası kablo yumağı android sorulan soru için, kendini yeterli bulmadığını söyleyince yok artık dedim. Ama VAR ne yazık ki!
Bu aralar vaktim oldukça dijital sanat ile uğraşıyorum. Benim kullandıklarım herkesin bildiği programlar. Fakat yeğenimle sohbet ederken bana “ne uğraşıyorsun hala” dedi. – Buradaki hala kelimesinin a harfleri şapkalı. Öyle okursanız anlam kazanır. Bu harflerin şapkaları kimi bu kadar rahatsız etti acaba – Bir uygulama varmış, adını verdi ve “Ne istiyorsan bütün kelimeleri uygulamaya düzgünce yaz ve bekle. Şok geçireceksin” dedi. Gerçekten de şok geçirdim. Benim günlerimi, saatlerimi harcayarak yapmaya çalıştığım ve hatta kimi zaman yapamadığım şeyi 2 dakikada, milyonlarca veriyi tarayarak karşıma çıkardı. Benim kelimelerim bir sanat harikasına dönüşmüştü. Bu yapay zekaya hayran olmamak elde değil sanırım. Ama ürküten bir hayranlık, sonu olmayan. Tıpkı kara delik gibi…
Ve bu uygulamanın bir de makale yazanı varmış. Çizdiğin resmi kelimelere döküyorsun ve sana resim hakkında sayfalarca yazı yazıyormuş… Hem de ne kelimeler. Üstat harikalar yaratıyor. Ama bu harikaların ürküten yanı, yapılan işlerde insan işgücüne zamanla ihtiyaç kalmayacak olması.
Biz kitabı film izler gibi, filmi de gerçekmiş gibi yaşayan arada kalmış bir nesiliz. O yüzden teknoloji, sanal alem, telefonun içinde havada uçuşan paralar, kırışıklıkları gideren programları bilirken, samimi zamanların dilini de biliyoruz. Komşudan borç olarak istenen paranın aybaşında ilk iş olarak verildiğini, evde bir şey gece bittiyse komşudan istendiğini, komşudan gelen dolu tabağın asla boş verilmeyeceğini öğrenerek büyüdük. Samimiyet günlerini de teknoloji günlerini de bilmek bizim kuşağın daha becerikli olmasını sağladı diye düşünüyorum. Ve çok kitap okuduğumuzdan gerçek olmaya yakın hayallerimiz vardı bizim.
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…